Cuma, Ocak 31, 2014

Kerstin Gier - Safir Mavi (Yorum)

Satın almak için tıklayın

Orjinal Adı: Sapphire Blue
(Saphirblau - Liebe Geht Durch Alle Zeiten)
Seri Bilgisi: The Ruby Red Trilogy #2
Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer 2
GoodReads Puanı: 4.26
Türkçe Yayın: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 368
Çeviri: Firuzan Gürbüz

Yorumum:

Evett macera kaldığı yerden devam ediyor. Çok heyecanlı bir yerde kaldı, demek isterdim ama maalesef üstünden çok geçtiği için nerede kaldığını hatırlamıyorum. Bu sebeple de filmini bulmuşken hemen izledim, iki yorumu da aradan çıkaralım.

İkinci kitapta ilk kitap gibi Lucy ve Paul ile başlıyor. İkili, kronografi çalıp kayıplara karışmış iki zaman yolcusu. Bu kısa ilk ve son bölümler geçmiş hakkında ya da Lucy ve Paul'un davranışları hakkında bilgi verdiği için ayrıca seviyorum. Artık sebebi öğrensek çok iyi olacak yoksa çatlayacağım.

Gwen ve Gideon'u günah çıkarma kabininde bırakmışım. Nasıl bunca ay okumadan durmuşum hayret. İkilimiz öpüşürken bir gargoyle tarafından uyarılıyor ve kirap başlıyor. Bu arada kendisi kitap boyunca geçiyor ve ben her zaman gargoyle'leri sevdiğim gibi yine sevdim.

Aslında böyle devam, gerçekten devam eden kitapları seviyorum ama unutma ihtimali daha yüksek oluyor. Ama olaya adapte olmakta kolay oluyor. İlk kitaptan daha çok aksiyonu da vardı üstelik. Sadece Gwen'in şu ergen aşık durumlarını sevmedim. Bu kız ilk kitapta daha aklı başındaydı, Gideon'la vakit geçirmek yaramadı :(

Filmine gelirsek o da yeterince hoştu. Ama kitabı unuttuğumdan mıdır nedir bazı sahneleri cidden hatırlamıyorum. Gözlem kulesine gitmeleri, kuleden düşmesi vs. İkinci kitapta yoktu. Biri beni aydınlatırsa ne güzel olurdu :D

Üçüncüyü deli gibi merak ediyorum ama bir süre okuyamayacağım. Off nerelere gideyim ben (:

Puanım:
* * *
Zamanda yolculuk aşka engel olabilir mi?
Acemi bir âşığı geçmişe yollamak iyi bir fikir olmayabilir!

En azından on altı yaşındaki çömez zaman yolcusu Gwendolyn böyle düşünüyordur.

Bu macerada Gideon ve Gwen dünyayı kurtarmak ya da menuet dansını öğrenmek gibi pek çok sorunun üstesinden gelmek durumunda kalacaktır. (Üstelik ikisi de hiç kolay değildir!)
Bütün bunlar yetmezmiş gibi Gideon büsbütün tuhaf davranmaya başlayınca, Gwendolyn artık hormonlarını kontrol altına alma zamanının geldiğini anlayacaktır!
Çünkü işin içinde aşk varken zaman yolculuğu yapmak pek mümkün görünmemektedir...
"Eğlenceli ve gizemli! Belki de aşk, zaman ve mekânın tüm kurallarını yıkabilecek tek şeydir!"
-Barbara Wegmann-



Çarşamba, Ocak 29, 2014

Cathy Maxwell - Yıldırım Nikahı (Yorum)

Orjinal Adı: Married in Haste
Seri Bilgisi: Marriage #1
GoodReads Puanı: 3.38
Türkçe Yayın: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 336
Çeviri: İlker Sönmez

Yorumum:

Yıllarrrrrr önce ki 2010 oluyor bu, Aşkı Sende Buldum kitabıyla tanımıştık Maxwell'i. O zamanlar kitabı baya bir sevdiğimi hatırlıyorum. Acaba yanlışım mı var? Bir yazar bir kitabında öyle sevdirip diğer kitabında bu denli soğutabilir mi?

Kısaca konuyu yazayım zira bu kitapla ilgili yazacak pek bir şey yok. Brenn Owen İngiltere'ye zengin eş avına gelmiş biri. Tess Hamlin'se evlilikten kaçan, bolca sezon geçiren ve sosyetenin gözbebeği kızımız. İşte Brenn efendi baloya teşrif edince ilk görüşte birbirlerinden etkileniyorlar. Tess daha öncesinde bir takım haltlar karıştırmış, abisi zaten kızı versem de kurtulsam derdinde, o akşam üstüne skandal patlak verince Tess daha ne olduğunu anlamadan kendini nişanlı buluyor. Brenn ondan bir şeyler saklıyor, o Brenn'den.

Tess; sıkıcı. Brenn; sıkıcı. Konu; sıkıcı. Tam bir yerde toparlıyor dediğimde yine sıkıcılığına geri dönüyor. Ne kadar istikrarlı bir kitap ama değil mi o konuda hakkını yiyemem. 


Beğenmedim maalesef. Aslında duygusal erkekleri sevme potansiyelim vardır ama inandırıcılıktan uzak bir aşk vardı. Fazlaca dar bir çerçevesi vardı. Dışına çıktığı kısımlar, mesela Sarah ve Darryl'i ziyaret ettiği yerler. İki kişi ağırlıklı olabilir ama o zamanda elle tutulur olay ya da diyalog gerekiyor. O da maalesef ki yoktu. O yüzden üzgünüm ki bizimle değilsin :D

Ablam ikincisini de okudu. Geçer not verdi. Eğer beğenmezsem şahitsiniz onun yüzünden okuyacağım :D

Puanım:
* * *
Yıldırım nikâhı tutkular aşka, yalanlar sevgi dolu sözcüklere dönüşebilir mi?
Her genç kız Londra sosyetesine tanıtılmanın, en özel balolara gitmenin, muhteşem elbiseler giyerek pırıltılı mücevherler takmanın hayalini kurar… Sosyetenin en yakışıklı erkekleriyle gizliden gizliye öpüşmeye ve tutkulu sözlere dair hayallere dalarak tüm gece dans etmekten daha heyecan verici ne olabilir ki... 
Merton Kontu Brenn Owen, kendisine bir eş bulabilmek için Londraya gelmiştir. Yakışıklı savaş kahramanının önünde sosyeteye yeni tanıtılan birçok genç kız varken, gözlerini Tess Hamlinin üzerine diktiği anda Londranın güzellik kraliçesini kendisine bağlamadan rahat edemeyeceğini anlar.
Ancak Tessin umursamaz tavırlarının altında derin bir çaresizlik yatmaktadır. Ailesinin başından geçen talihsiz olaylar, sosyetenin dedikodu malzemesi olmadan önce evlenmekten başka şansı kalmamıştır. Fakat Brennin de çıkarları olduğuna dair hiçbir fikri yoktur...
"İnsanın kalbinden geçenleri anlayan ve öyküleri ruhumuza dokunan bir yazar."

Romantic Times

Salı, Ocak 28, 2014

Cora Carmack - İlk Defa (Alıntılar)


Çok güzel diyaloglar vardı. Baya da seçmişim zaten. Alıp almamak konusunda tereddüde düşenler için seçmecelerim :D

* * *

Havayı yumuşatan Rusty oldu. “Ee... o ensest oyun ne oldu bakalım?”
Gözlerimi devirdim. “Ensest falan değil, Rusty. Aralarında kan bağı yok.”
“Fark etmez,” diye omuz silkti. “Benim de üvey annem var ve bana asılsa korkudan altıma yaparım.”
Kelsey kahkaha attı. “Bu daha çok senin gay olmanla ilgili olabilir ama.”
“Üvey anneni biliyorum. İstediği zaman bana asılabilir, haberin olsun,” dedi Cade.

Annem küçükken bir arkadaşımla aramız bozulduğunda bana bazı ilişkilerin öylece bitebileceğini söylemişti. Tıpkı bir yıldız gibi göz alıcı, parlak bir şekilde yanarlar ve sonra özel herhangi bir neden olmaksızın ömürlerini tamamlarlar. Sönerler. 

“Gel buraya,” dedi, oturmak için doğrulurken Hamlet’i göğsünden alıp kucağına yerleştirerek. Tedbirielden bırakmadan biraz uzağına oturdum.
Hamlet’i göstererek, “Bunu nasıl başardın?” diye sordum. 
“Neyi?”
“Onu öyle tutmana nasıl izin verdi?”
“O bir dişi mi?” diye sordu.
“Evet ve herkesten nefret ediyor. Özellikle de benden.” 
“Kendi kedin senden nefret mi ediyor?”
“Aramızdaki sorunları aşmaya çalışıyoruz diyelim.”
Kahkaha attı. “Belki de ona bir erkek adı verdiğin için sana gücenmiştir.”

“Davet mi bekliyorsun?” diye sordum, kapının dışında dikilen Garrick’i süzerek. “Bana bir vampir olduğunu söyleyeceğin bölüm mü geldi?”
Kıkırdadı. “Hayır. Yemin ederim soluk tenimin tek nedeni İngiliz olmam.”

Söylediği gibi yaptım ve tişörtünün altından karın kaslarının çıkıntılarını hissettiğimde neredeyse anevrizma kurbanı olacaktım.

Konuşmak için yanımdan bir adım uzaklaştığında kapısının yanındaki duvara dayandım. Seks yapmak için yaratılmadığım açıkça görülüyordu. Bu durum Tanrı’nın bana rahibe olarak yaratıldığımı ima etme şekliydi. Seni rahibeler manastırına kapatmalı, gibi bir saçmalıktı sanırım.

“Evet. Pekâlâ, belki de bu durumda seni bir Acil Servis’e götürmeliyiz.”
“Ne? Hayır!”
Kelsey ne derdi? Sevişmek amacıyla dışarı çıkıp kendini Acil Servis’te bulmak. Şansıma tüküreyim.

“Bu yüzden beni öptün, değil mi? Siz Amerikalı kızlar, hepiniz aksana bayılıyor gibisiniz,” dedi.

“Aslında bu akşama kadar hiçbir kızla barda sohbet etmemiştim.”
Ağzım açılmıştı. “Gerçekten mi?” Bu nasıl mümkün olabilirdi? O muhteşem bir adamdı. Belki de tüm kızlar henüz o bara bile girmeden kendilerini önüne atıyorlardı ve o da bu yüzden hiçbir zaman içeri girmek için bile uğraşmamıştı.

Beynimin hangi devrelerinin yandığını bilmiyordum ama kendimi tekme tokat dövesim vardı. Bilincimi kaybedene kadar yüzümü yumruklamak istiyordum. Hemen sonrasında da büyük olasılıkla bir cesaret konuşmasına bile gerek duymadan hidroklorik asit havuzuna atlayabilirdim.

Sorun değil, mesajı verdiğini umduğum bir gülümsemeyle sözlerimi bitirdim. Ama aslında, Ben manyağın biriyim, zamanın varken arkana bakmadan kaç! gibi göründüğümden emindim.

Çünkü bazen hayat biraz müziğe ihtiyaç duyar.

"Eğer eline doğru olanı yapabileceği bir fırsat daha geçse yine aynı şeyleri yapardı diye düşünüyorum. Bu öykü yüz seferin doksan dokuzunda mutsuz sonuçlanacak olsa bile tek bir seferlik mutlu sonu yakalamak için yine değer.”

Bu işin kötü sonuçlanabileceği pek çok durum vardı. Ama yine de hayatımda ilk kez kendi hayatımı bir kitap sayfasında okuduğum bir karakterin öyküsünden daha ilginç buluyordum. Ve Tanrım, öykünün sonunu bilmek istiyor muydum acaba? 

Pazartesi, Ocak 27, 2014

Cora Carmack - İlk Defa (Yorum)

Satın almak için tıklayın

Orjinal Adı: Losing It 
Seri Bilgisi: Losing It #1
GoodReads Puanı: 3.83
Türkçe Yayın: Pena Yayınları 
Sayfa Sayısı: 280
Çeviri: İmge Tan

Yorumum:

Hani bazen aksiyonsuz, yormayacak kitaplar arasınız ya, İlk Defa tam olarak öyle bir kitap. 

New Adult herkesin çok hayranı olduğu bir tür değil. En azından gözlemlediğim bu. Ama ben seviyorum. Tabi ki saçma sapan karakterler/hareketler yoksa. Gerçi benim için aksiyondan daha önemlisi dildir, hani şu alışveriş listesini bile okurum diyenler varya benim için o dili iyi olan yazarlarda geçerlidir. Bazen sevdiklerimiz bile şaşırtabiliyor orası ayrı.

İlk Defa da sevdiğim karakterleri ve espili anlatımıyla çok beğendiğim bir kitap oldu. Nasıl başladı ve bitti anlamadım. Oldukça akıcıydı. Bliss Edwards üniversite bitmeden biriyle birlikte olmak istediği için arkadaşı Kelsey'in ısrarı üzerine bara, birini tavlamaya gitmesini konu alıyor. Orada yakışıklı İngiliz Garrick'le karşılaşıyor. Tabi ki işi nihayetine erdiremiyor. Yani düşününce o kadar kolay yapabilecek olsa bu yaşa kadar beklemezdi diye düşünmeden edemedim. 

Dediğim gibi karakterleri, esprileri ve konuyu oldukça çok sevdim. Bizim 'Beyaz Dizi' tadında dediğimiz kitaplardandı. Sadece bir kaç nokta var takıldığım. 

1- Bliss'in arkadaşı Kelsey 4 yıl boyunca bu kızın durumu nasıl anlamadı? Anlatınca küçük çaplı bir şok geçiriyor ve Kelsey parti kızı(!) diye tabir edilenlerden. En azından anlatışa göre bana biraz ihtimal dışı geldi.                                                                              2- Bu kızcağız yıllarca kimseyle bu yakınlığı bulamamış, Garrick'den dakikasına etkilenmesi çok tuhafıma gitti. Fiziksel olarak. Sonuçta orası Amerika muhtemelen elini sallasan yakışıklıya çarpar. Sadece aksanına vurulduysa bu zamana kadar yanlış yerde aramış :P

Takıldım desem de bunlar küçük noktalar. Gerçi Garrick'i öyle bir anlatmış ki etkilenmemek zor :D Yine de onun dediği gibi hiçte seksi bir isim gibi gelmiyor kulağıma onu da söylemem lazım :P

Ve çevirisi çok güzeldi. 

Şimdi diğer kitapları deli gibi merak etmekle meşgulüm. Cade ve Kelsey, İlk Defa'dan tanıdıklar. Cade'in yaralı kalbini kim, nasıl onarak, Kelsey'i kim, nasıl yola getirecek meraktayım. Aslında iki tane Novella'da var onlarda çıksa ne güzel olurdu. Umut dünyası dalga geçmeyin :D

Puanım:
* * *
İLKLER ASLA UNUTULMAZ...
Üniversitenin tek bakiresi olarak mezun olmak istemeyen Bliss hızlıca birini bulup bu işi çözmeye karar verir. Mümkün olduğunca çabuk... Tek gecelik bir ilişki... Bliss o kişiyi bulur ancak gerçekten gülünç bir bahaneyle onu yatakta bırakarak kaçar. Ertesi gün sınıfa giren yeni tiyatro öğretmeni ona çok tanıdık geliyordur. Bliss tam sekiz saat önce onu yatakta bırakmıştır... Yalnız... Çıplak...




Jess McCann - Sen Daha İyisine Layıksın! (Yorum)

Satın almak için tıklayın

Orjinal Adı: Was It Something I Said?: The Answer to All Your Dating Dilemmas
GoodReads Puanı: 4.36
Türkçe Yayın: Kahve Yayınları
Sayfa Sayısı: 240
Çeviri: Ceren Şanlıdağ

Yorumum:

Sen Daha İyisine Layıksın! Kahve Yayınlarından çıkan bir kişisel gelişim kitabı. Yazar Jess McCann 6 yıldır ilişki koçluğu yapan biri ve deneyimlerini kitapları yardımıyla bizimle buluşturmuş. 

Kadın-erkek ilişkileri her daim ilgimizi çeken bir konudur. Benim de ilgimi çekti doğal olarak. Ama benim kitabı sevmemdeki noktalar biraz daha farklı. 

McCann ilişkiler üzerine anlatımı kendisine yöneltilen sorular üzerine yapıyor. Kitap; Buluşma, Sıkıntılı Durumlar gibi bölümlere ayrılmış ve ele aldığı her konu başlığı içinde mesajların yer aldığı sorulara çözümler. Tabi ki bunla da bitmiyor. O kişinin sorusuna yanıt verirken yine kendi müşterilerinden örnek veriyor. Ve bana göre bu örneklendirmeler monoton bir anlatımdan daha çok ilgi çekici. Kuru bir anlatımdansa olay odaklı anlatımı tercih ederim.

İkinci nokta da McCann'ın yaklaşım tarzı. Benim gördüğüm kişisel gelişim kitaplarının genellikle fazla Optimist yaklaşımları vardı. McCann tarzını burada da konuşturmuş. Fazlasıyla dobra bir yaklaşımı var. Mesela aramayan birinin üstüne düşmeyin gibi. Ya da kurtarılamayacak bir davranış mı var, yollarınızı ayırın demek gibi. Biliyorum ki ortalama çoğu kitapta bu; bekleyin, sabredin, değiştirmeye çalışın diye tavsiye edilecekti. Yok efendim kazın ayağı öyle değil. O yüzden bu kitabı okumak ayrı bir güzeldi. 

Hayat ve yaşam tarzı olarak bize uygunluk tam değil tabi ki. Yine de benzer durumları fazlasıyla göreceğiniz bir kitap. Ben sadece İnternet Aşklarını sevmedim mesela o da bana uymadı. Yine de kişisel gelişim ilk tercihi olmayan ben bile beğenerek okuduysam bence ışık vardır :D 

Kahve Yayınlarına kitap için teşekkürler. Kapakta isim konusunda minik bir hata yapılmış ama baskıda düzeltileceğini de öğrendim (:

Puanım:
* * *
İlişkinin adını bir türlü koyamıyor musun? İşler rayından mı çıktı? O gün tam olarak ne demek istedi?
Aramalı mı, mesaj mı atmalı? Hediye mi almalı, mektup mu yazmalı? Kırdığın potu düzeltmenin hiç mi yolu yok? Krizleri nasıl yönetmeli?
Hepimizin zaman zaman bir ilişki koçuna ihtiyacı olur. En mahrem sırlarımızı paylaşacak bir dosta, deneyimlerinden faydalanacağımız bir uzmana…
‘Sen Daha İyisine Layıksın’ ilişkinle ilgili tüm sorularına yanıt bulabileceğin bir başucu kitabı, modern çağ sohbeti, eğlenceli ve akıcı bir dille kaleme alınmış bir ilişki kurtarma kiti.
İçinden asla çıkamayacağını düşündüğün zor durumlardan seni kurtaracak, ilişkinde anlam veremediğin tüm kör noktaları aydınlatacak, güçlü ve eğlenceli bir rehber.
Hayatın boyunca sık sık sayfalarını karıştıracağın bu kitap, karşılaştığın her çıkmaz sokakta yanında olacak. Çünkü sen daha iyisine layıksın!


Cumartesi, Ocak 25, 2014

W. Bruce Cameron - Canım Köpeğim (Yorum)



Satın almak için tıklayın

Orjinal Adı: The Dogs of Christmas 
GoodReads Puanı: 4.02
Türkçe Yayın: Yabancı Yayınevi
Sayfa Sayısı: 256
Çeviri: Seda Çıngay

Yorumum:

Can Dostum ve Can Dostumun Yolculuğu yazarından yepyeni bir hikaye geldi. Can Dostumu henüz okuyamasam da Can Dostumun Yolculuğu'nu nasıl sevdiğimi yorumumdan görmüşsünüzdür. Eh yeni kitabı okumakta kaçınılmazdı. Üstelik bunu RKBT olarak mini bir etkinliğe dönüştürdük. Çekilişimiz ya da diğer tur başlıklarımız yok. Sadece beraber yapmaktan zevk aldığımız bir aktivenin yorumlarını aynı zamana denk getirdik. Ara ara böyle birlikte kitap okumaktan keyif alıyoruz. (tabi ki tur dışında.) Eh ne de olsa biz tur üyesi olmaktan önce arkadaşız :D

Bir yazarı (dili ya da anlatımı) çok sevdiğinizde beklenti kaçınılmaz oluyor. Öncelikle beni hayal kırıklığına uğratan 1-2 noktayı yazayım. İlk olarak Can Dostumun Yolculuğu'ndan birazcık farklı. Temamız köpekler olsa da reenkarnosyon yok. İkinci de köpek bakış açısından anlatmıyor. Bunlar normal kitaplarda tabi ki sorun olmaz ama yazarın tarzını bilince ufak pürüzler yaratıyor. Bunu bilip okursanız bence sorun da ortadan kalkar. Tadına vararak okursunuz.

Konu hakkında hiç bilgi olmadığı için kısaca bir açıklama yapayım. Kitabımızın kahramanı Josh, barda tanıştığı Ryan isimli biri evine bir köpek, hem de hamile bir köpek bırakınca ne yapacağını şaşırır. Daha önce hiç bir köpekle deneyimi olmamıştır, öyle ki köpekleri sevdiğini bile düşünmemektedir. Ama birden bu sorumluluğun altına girer. Üstelik Lucy'nin (köpeğimizin) doğumu da yakındır. Josh bir süre önce sevgilisinden ayrılmıştır üstelik ve ailesinin dağ evinde tek başına yaşamaktadır. Lucy ve yavrular bu süre zarfında ona büyük destek olur. Yavru kısmı biraz karışık aslında ama Josh içindeki köpek sevgisini keşfeder. Tabi bu sırada yardım almayı da ihmal etmez. Hayvan barınağından Kerri. Vuhuuu :D

Sade, yalın, fazla sorun barındırmayan ve duyguların ön planda olduğu bir kitaptı bence. Özellikle 6 tane köpek söz konusuyken, üstelik 5'i yavruyken içimizde bir yerlere dokunmaması mümkün mü? Lucy, Sophie, Lola, Oliver, Rufus ve Code öyle tatlı canlılar ki. Bizimde köpeğimizin 5 yavrusu olmuştu bana onları hatırlattı. Gerçi ben Kerri'yi azıcık duygusuz buldum ama o işte çalışıyorsanız her canlıya bağlanamazsınız, onu da düşünmek lazım bence. 

Diğer kitapları gibi olduğunu düşünerek başlamazsanız sıcak bir dostluk hikayesi okursunuz. Birçok bakımdan tatmin de eder. Ben hayvanları çok sevdiğim için sevmemem zordu zaten. Tüm köpeciklere ayrı ayrı aşık oldum :D

Puanım:
* * *
2006′da Ulusal Köşe Yazarları Derneği’nden En İyi Mizah dalında ödül alan ve 2011′de YILIN KÖŞE YAZARI seçilen W. Bruce Cameron’dan yepyeni bir roman. Yazar bu romanında, diğer romanlarının aksine bir köpeğin varlığının amacını bulma serüvenini değil, daha önce hiç köpek sahibi olmamış birinin yaşam amacını bulma serüvenini anlatıyor. Hiç beklenmedik bir anda, hayatınız köpekler tarafından değiştirilse ne olurdu? “Köpekleriniz varsa, sizi severlerdi. ‘Yeni bir ilişki’ aramayı akıllarının ucundan bile geçirmezlerdi.”Yine elinizden düşüremeyeceksiniz.


Cuma, Ocak 24, 2014

Burçak Çerezcioğlu - Mavi Saçlı Kız (Yorum)

Satın almak için tıklayın

GoodReads Puanı: 3.17
Türkçe Yayın: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 288

Yorumum:

Adını çokça duyduğum, çoğu kişi tarafından sevilen, çoğu yorumda ağlayarak okudum denilen bir kitap için yorum yazmak zor. Özellikle gördüğüm yorumlardakileri bulamamışken. Belki okuyanlar bana kızacak ama durum bu maalesef.

80 küsür baskı yapmış böylesine popüler bir kitabın konusunu bilmeyen kalmamıştır sanırım. Özellikle kötü sonları sevmiyorum ama bu gerçek bir hikaye olduğu için okumak daha kolay geldi belki de. Ya da zor tam bilemiyorum. 

Kitap tahminlerimin aksine hastalık süreciyle değil Burçak'ın 11 yaşında ilk cümlelerini yazmasıyla başlıyor. Bu günlüğü yayınlamak onun hayallerinden biri. Ailesi açısından bu hayali o öldükten sonra da olsa gerçekleştirmek güzel bir duygu olmalı. Yine de kitabı okurken ya da değerlendirirken biraz duygulardan arınmak lazım diye düşünüyorum.

Herkesin kitap zevki farklılık gösterir. Yine de gördüğüm, duyduğum onca şeyden sonra özellikle çoğu "hayata bakış açımı değiştirdi" tarzında cümleler olunca çok farklı bir hikaye beklemiştim. 11 yaşında başlanan yazılar çocukluğun verdiği hafifliği taşıyor. İlerleyen sayfalarda özellikle hastalıktan sonrasında daha çok bu konuda yazı beklemiştim. Burçak vefat edene daha doğrusu yazmayı bırakana kadar da bu hafiflik devam etmiş. Sizin, benim yazacağım günlükten tek farkı araya serpiştirilmiş hastalık yazıları. Çokça aşık olması, ergenlik durumları, bazen hayalleri bazen umutları. Bunlar bana kalırsa her genç kızın günlüğünde rastlanabilecek yazılar. En azından hastalıktan sonra değişim gösterir diye bekledim, umdum. Ama gerçekleşmeyince büyük hayal kırıklığı oldu. 

Ortalarında bir kısımda 1-2 damla düşmesi dışında ağlayamadım da maalesef. Tabi ki sonu hüzünlü ama ölümü üzerine yazılan minik bir yazı dışında bir şey yok ki neye üzülebilirdim. Zaten öldüğünü biliyordum. Hikayesini kitaptan yazdığından daha çok nette gördüm. Üstelik nette ki bilgiler olmasa salt kitapla işimde çok zor olurdu. 

Ailesi için çok zor bir durum olduğunu tahmin etmek zor değil. Bu günlüğü yayınlatarak belki de son görevlerini yaptılar. Yine de annesinin yazılarına yer verdiği bir kaç bölüm gibi yere daha çok yer verseler, onların ağzından bu süreci dinlesek sanırım daha etkili, belki de kahredici olurdu.

Yineliyorum kitap zevki görecelidir. Hele ki böyle gerçek hikayeler daha fazla etkiler. Ama ben her zaman fazlaca empati kuran, okumayıp yaşayan biri olduğumu düşündüğüm halde aradığımı bulamadım. Belki 50-60 (o da resimleriyle birlikte) içimde bir yerlere dokunmuş olabilir. Onun dışında okumasam da çok şey kaybetmezmişim. Keşke ilerleyen zamanlarda ailesinden de bu süreci okuyabilseydik. 

Puanım:

* * *
Yaşam ve ölüm arasındaki çizgi bazen çok incelebilir. Bu çizgide yaşanan hayatlar vardır. Can yakıcı hayatlar. Emek emek büyütülen sevgiler vardır. Cesaret olmadan tek adım atılamayacak tehlikelerin içine sokar insanı. Acıya beklenmedik faturalar çıkarır. En umulmadık anda, renkler değişir. Küçücük bir yaşamın ardında kalan, insanın kendisinden büyütüp sevdiği, korumaya yazgılı olduğu bağlılıklar vardır.
Burçak Çerezcioğlu, 16 yaşında lösemiden öldüğünde, cesareti, sevgiyi ve yaşamı tanıyordu.
Bu kitapta, kısa bir yaşamın kederini, güzelliğini acısını, bir savaşı okuyacaksınız.
Ne yazıktır ki kurmaca olmayan bir hayatın öyküsünü.Bir babaya, bu dizeleri yazdırmış bir hayatın.
Sabahları
Hasta uyanmanı istiyorum.
Hastaysan eğer
Yaşıyorsun demektir.

Çarşamba, Ocak 22, 2014

RKBT 3. Gün || Mary E. Pearson "Hayata Uyanmak " || Kapaklar


Turumuzun 3.gününde, "Hayata Uyanmak" kitabımızın yurtdışı edisyonlarına bir göz atıyoruz. Kapağımızı çok beğensem de ilk 4 kapağı da çok sevdim. 3 numara görsel olarak çok hoş değil ama kitabın içeriğine çok uygun. 

Sizin beğendiğiniz var mı?







Salı, Ocak 21, 2014

RKBT 2. Gün || Mary E. Pearson "Hayata Uyanmak " || Yorum ve Çekiliş


Satın almak için tıklayın

Orjinal Adı: The Adoration of Jenna Fox
Seri Bilgisi: Jenna Fox Chronicles #1
GoodReads Puanı: 3.73
Türkçe Yayın: Nemesis Kitap
Sayfa Sayısı: 304
Çeviri: Gamze Tokgöz

Yorumum:

Hayata Uyanmak, tanıtımı ilk çıktığında ilgimi çeken bir kitap olmuştu. Konu hakkında fazla sır vermese de hafıza kaybı yazması bile merak etmek için yeterli.

Jenna Fox, aynı konusunda bahsettiği gibi geçirdiği bir kaza sonucu 1 yıl komada kalmış, uyandığında geçmişini hatırlamayan 17 yaşında bir genç kız. Eksik parçalarını tamamlamaya çalışırken bugününe de anlam katmaya çalışıyor. Mesela büyükannesi Lily'ni davranışlarına. Hafıza kaybı yaşasa da bir şeylerin yanlış ya da değişik olduğunun farkında. 
Ailesi geçirdiği kazadan bile bahsetmezken tüm parçaları kendi başına bulmaya çalışıyor. Bu sırada ailesini ikna ederek okula başlıyor. Attığı bu yeni adımlar ve büyükannesi Lily'nin bıraktığı kırıntılarla sonunda gerçeği öğreniyor.

Yazarın anlatımı ya da çeviri, nedendir bilinmez akıp giden bir kitap, durağan olmasına rağmen. Altında yattığını düşündüğüm aksiyonlar yoktu. Ona rağmen elime aldıkça sayfaların hızla ilerlemesini durdurmadı. Üstelik benim hiç sevmediğim zaman dilimini kullanmasına rağmen. Ara verene kadar onu bile farketmedim diyebilirim. Tamamen izole olarak okumayı sağlayan bir tarzı var.

Kitap bildiğiniz -bilmiyorsanız şimdi öğrendiğiniz- üzere seri. Ama öyle bir yerde bitti sanki devamı olmayacak gibi. Yani beni hem son olarak tatmin eden hem de merakta bırakan bir kitaptı. Acaba diğer kitaplarda neler olacak diye sorular dolaşmaya başladı bile. 

Kitabı keyfine vararak okuduğuma göre geriye tek kalan, arkama yaslanıp devamının çabuk gelmesi için Nemesis kitaba düşünce gücüyle telkinler göndermek. Sizce işe yarar mı? Kimbilir? Denemekten zarar gelmez değil mi (:

Puanım: 

Sadece anlatım zamanından minicik yarım puan kırdım

* * * 

Çekilişe hala katılmadıysanız buyrun

a Rafflecopter giveaway
* * *

"Sürekli artan temposuyla, son zamanların en sürükleyici hikâyesi." 
Publishers Weekly

Benim bir kimliğim vardı.

Adım vardı: Jenna Fox.
Bana öyle olduğunu söylediler. Oysa ben, bir isimden daha fazlasıyım. Bana söyledikleri şeylerden daha fazlası Önüme koydukları durum değerlendirmeleri ve rakamsal verilerden daha fazlası İzlettikleri videolardan fazlası

Daha fazlası Ama ne kadar fazlası olduğundan emin değilim. Çünkü hatırlamıyorum. 
Yüzümü ellerinin arasına almış ve Küçük meleğim, demişti babam, sabırlı ol. Her şey sana geri gelecek. Zamanla hepsini geri kazanacaksın; zamanla Şimdi baktığımda, yürüyüşümün normale döndüğünü söyleyebilirim. Ama aynı şeyi hafızam için söyleyemiyorum. Annemi, babamı ya da Lilyyi hatırlamıyorum. Bir zamanlar Bostonda yaşadığımı da hatırlamıyorum. Kazayı hatırlamıyorum. Jenna Foxu hatırlamıyorum. 

Babam zamanla her şeyi geri kazanacağımı söylüyor. Zaman iyileştirir, diyor. 

Bense ona söyleyemesem de, zamanın ne olduğunu hatırlamıyorum

Pazar, Ocak 19, 2014

Ben de Sarılmak İsterim (:

Canınızın en sıkıntılı olduğu dönemlerde olan şeyler varya, tadına doyum olmuyor. Aynen dün olduğu gibi. Genel olarak can sıkıntısıyla geçen bir günün sonlarına doğru gördüğüm bir şey öyle mutlu etti ki beni etkileri hala sürüyor.

Kırık Camlar Üzerinde Dans çok severek okuduğum bir kitap olmuştu. Yazarı Ka Hancock GoodReads'a yorum bıraktıktan sonra yazmıştı hatta. Oradan bir miktar diyaloğumuz oldu hatta Türkçe kapağını haber vermiştim kendisine. Tabi ki İngilizcem yok ama translate falan anlaşıp gidiyorduk. 
Kitabı çok sevdiğim için amatörce de olsa bir video hazırlamıştım. Youtube'e yükleme cesaretini de 1 ay önce bulabildim. Ve kimseye de söylemedim tabi ki. Öyle bir sevgi göstergesiydi sadece. Ve dün yazarın hem profilinde hem de sayfasında videoma rastlamak o kadar büyük sürpriz oldu ki anlatamam. Link falan atmamıştım. Zaten amatör bir olay. Üstelik kitabın adını Türkçe yazmıştım. Yazarın kendisinin Türkçe bir videoyu bulup eklemesi o kadar şaşırttı ki anlatamam. Ayrıca sevindirici. Ben yazarı takip ediyorum. Hem kendi diyaloglarımızdan hem de sayfada diğer okuyuculara yaklaşımından tatlı biri olduğunu görmüştüm. Ama düşündüğümden fazlaymış. Üstelik videoyu eklerken yazdığı yazıda Türkiye'ye gidip sarılmak istiyorum demiş. Benim ona daha çok sarılasım geldi :D


Bu yetmemiş gibi profilimde bunu paylaştığımda gelip yorum yaptı. Böyle bir yazar nasıl sevilmez ki :D


Belki bu çalışma çok amatör çok kötü ama onun bu emeği kendi bulup böyle tatlı bir mesajla eklemesi bence paha biçilemez. Emeğe saygının karşılığı bu bence. Keşke herkese özellikle burunlarından kıl aldırmayan insanlara örnek olsa. Ka Hancock çok bilindik bir yazar değil o da doğru -ki bence kitabını herkes okumalı- ama ne fark eder ki? 1 ya da 10 kitap ne fark eder. Önemli olan hareketin güzelliği :D

Bu da videom:

Cumartesi, Ocak 18, 2014

Julie Garwood - Sımsıcak (Yorum)


Satın almak için tıklayın

Orjinal Adı: Sizzle
Seri Bilgisi: Buchanan-Renard #8
GoodReads Puanı: 3.81
Türkçe Yayın: Epsilon Yayınları
Sayfa Sayısı: 359
Çeviri: Kübra Tekneci

Yorumum:

Yine uzun soluklarla çıkan seriden bir kitap okundu. Sımsıcak, Garwood'un 12 kitaplık Buchanan-Renard Serisinin 8. kitabı. Valla 8. kitap olduğuna bakmayın bizde çıkan 5. kitap. Aradaki 3 kitap ne olmuş, tavşan alıp dağa mı kaçmış muamma :P

Öncelikle seri hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum. Serinin ilk kitabı 2001 yılında Kalp Hırsızı adıyla çıkmış. Ondan sonra 8 yıl ara verilmiş ve 2009 yılında Sen de Yanarsın ve Gölgede Dans kitapları çıkmış. Şimdi ara uzun ya sanırım arada 3 kitabı çıkarmadıklarını unutmuşlar. Zaten devam etmeleri bile şaşırtcı o kadar aradan sonra. 2 yıl daha aradan sonra Ateş ve Buz ve yine 2 yıl sonra Sımsıcak gelmiş. Her yıl tek kitabı çıkıyor hatunun, İskoçlara ara verip bu seriye döndükleri için 2 yılda bir ancak görüyoruz. Sen de Yanarsın ve Gölgede Dans aralarında en çok beğendiklerim bu arada.

Sımsıcak'ta çıkan son kitap. En az 2 yıl daha bekleyeceğimiz için bence idareli okuyun, sonra bulamayabilirsiniz. Bir de benim gibi karakterleri unutabilirsiniz. Mesela Ateş ve Buz'un karakteri Jack bu kitapta geçiyordu ama ben kitabın konusunu okuyana kadar hatırlamadım. Gerçi hala hatırlamıyorum ama olsun bilsem ona göre okurdum :D

Lyra'nın bahçe satışından aldığı kitap ve DVD'lerin başına dert açmasını konu alan kitap olay yönünden daha doğrusu polisiye yönünden çok başarılı sayılmıyor. Sonunda tabi ki sürprizler katılmaya çalışmış ama onları da tahmin ettiğim için pek bir albenisi kalmadı. Zaten Garwood varken kim takar polisiyeyi aşka gel aşka.

Sam Kincaid, başı derde giren Lyra'nın korumalığına atanan FBI ajanımız. Kendisinin İskoç olduğunu söylemem yeterli olur sanırım :D

Polisiye yanını çıkartırsak oldukça güzel bir kitaptı. Karakterleri çok sevdim. Hem Lyra ve hem de Sam, okurken fazla yormayan, eğlenceli karakterlerdi. O yüzdende sanırım 1 günde bitirdim. Canım sıkkındı zaten iyi geldi valla :D

Puanım:

* * *
Sinema öğrencisi Lyra, son okul projesi üzerinde çalışırken, çektiği bu belgeselin hayatını bir korku filmine dönüştüreceğinin farkında değildi…
Peşine düşen kimliği belirsiz adamlar onun yolunu yakışıklı FBI ajanı Sam Kincaid ile kesiştirdi….
Lyra ve Sam’in artık birbirlerine güvenip tehlikelere birlikte göğüs germekten başka seçenekleri yoktu...
Ölümcül entrikaların çapı daralırken, sımsıcak bir aşkın doğması ise ikisi için de sürprizdi….


Cuma, Ocak 17, 2014

Rachel Gibson - Adı Aşk Olmalı (Yorum)

Orjinal Adı: It Must Be Love
GoodReads Puanı: 3.80
Türkçe Yayın: Nemesis Kitap
Sayfa Sayısı: 288
Çeviri: Güzin Pelin Direnoğlu

Satın almak için tıklayın

Yorumum:

Beni tanıyanlar nasıl bir Gibson hayranı olduğumu çok iyi bilirler. Kitaplarını çıkar çıkmaz alır, ablama bile elletmeden okurum. Bu kitabı taaa fuarda alıp okumayı ertelemem boşuna değilmiş. Sanki içime doğmuş.

Her ne kadar ılıman yorumlar da görsem, hatta çok beğenildiği söylenen yorumlarda görsem bence olmamıştı. Konu çok iyi ama karakterler hiç Rachel'a yakışır cinsten değildi. 

Gibson'un bir çizgisi var benim gözümde. Kızları ve erkekleri tabi birebir kopya değil ama genelde bir stil sahibiler. Hadi adamı geçtim de Gabrielle gibi bir kadın karakteri yazmaya eli nasıl varmış anlamadım. Öyle bön bön kızları ona yakıştıramıyorum. Rachel kızları çatlak olur bu açıdan doğru ama böyle pısırık olmazlar. Olursa da böyle beğenilmez işte.

Umarım bu bir anlık gafletle yazılan bir kitaptır ve diğerlerinde eski performansına döner. Hayır insan hayranı olduğu bir kalemden beklemiyor. Herkese Gibson tavsiye eden ben sanırım bu kitabı en sona yazacağım bundan sonra. Hatta baştan uyarımı da yapacağım; aman diğer kitaplarını seversen çok beklenti yapma diye.

Bir çift sözümde çevirisine var. Aslında teknik olarak hatasız bir çeviriydi. Bazı kelime yanlışları dışında edisyon hataları yoktu. Ama duygu eksikti. Çok mekanik ve monoton bir çeviriydi. Maalesef kayıp gitmiyordu. Tamam bu tercih olabilir, ben beğenmemiş olabilirim ama sürekli genç adam-kadın kelimelerini görmekten bıktım. Ya ismiyle ya da böyle sıfatlarla bahsedilmesi baydı. Saymadım ama sayfa başına düşen genç adam-kadın sayısı oldukça yüksekti. Bunlar okumaya gölge düşüren hatalar bence. Umarım sonraki kitaplarda aynı hataları görmeyiz.

Puanım:

* * *
Joe Shanahan, dedektiflik günlerine geri dönebilmek için teşkilatın gözüne girmelidir. O günlerde gerçekleşen büyük bir soygun, ona istediği fırsatı verir. Suçluyu yakalayarak eski günlerine geri dönmeye kararlı olan Joe, baş şüpheli olarak görülen Gabrielle Breedlove’ı takip etmeye başlar. Sonrasında işler karışır. Çünkü Gabrielle takip edildiğini anlamıştır. Joe ise herkesin konuşmaya başladığı bu hırsızlık olayındaki suçluyu bulmaya kararlıdır. Üstelik planı da hazırdır.

Joe’nun hesaba katmadığı bir tek şey vardır: aşk. 

'Heyecanlı, sıcak ve romantik.'
Susan Andersen