Pazar, Mayıs 24, 2015

RKBT 5. Gün || Selvi Atıcı "Sen" || Alıntılar


Turumuzun son gününde "Alıntılar" ile karşınızdayım. Bir Senzede olarak o kadar alıntıdan vazgeçmek çok zor oldu inanın. Ama kendimi sınırladım ve sizler için birkaç alıntı hazırladım. 
Ancak dayanamayıp birkaç kelime yazabilirim benden söylemesi (:



Sırayı bozmadan ilerleyelim lütfennnn.


Offf be off. Süheyla'da Demir'in özel bir adam olduğunu farketse artık.



Süheyla ve lafları... Öldürecek bu kız beni. Ama muştasıyla değil, gülmekten (:



Kıyamazsın kiiiiiii :D


Demir'cim bana da bir kahve yapsannn :D




Bu resmi gördüğümde, daha doğrusu adamın resimlerini gördüğümde aklımda direkt Demir canlandı :D Ne kadar uyar bilmiyorum ama ben çok uygun buldum (:


Bu son günle turumuzun sonuna geldik. 
Sen turu çok ama çok güzeldi, umarım sizde aynı keyif almışsınızdır. 
Kitabımızı kazanacak 2 şanslı kişiden biri olmak için, çekiliş süresi dolmadan sayfamıza uğramayı unutmayın (:

Cumartesi, Mayıs 23, 2015

Barış Cem Kaya - Aşk-ı Leyla & Gazanfer Sanlıtop - Her Şeyi Allah'tan İste || Yorum


Hayat Yayınları Kitapseverleri Hayata Aşkla Dokunmaya Davet Ediyor!

Hayat Yayınları,  “Aşkla Dokun Hayata” serisi kitapları ile okuyucularını aşkın ayrılıktan kavuşmaya, hüzünden coşkuya kadar tüm duygularını taşıyan bir yolculuğa çıkarıyor.
Hayat Yayınları’nın, Aşkın tüm renklerini kapsayan "Aşkla Dokun Hayata”  serisinin kitapları ''Aşk-ı lal'' - ''Elifname'' - ''Herşeyi Allahtan İste'' - ''Aşk-ı Leyla'' - "Bana Aşkımızı Anlat” – “Aşk-ı Rana" “Yalnızca Rabbine Yönel” ve "Gülsima Ağlama Ne Olursun" çıktı. Ben şimdilik 2 tanesini okudum sanırım diğerlerini de alacağım...
Aşk, insanoğlunun kalbinde hala şarkılarını söylemeye devam ediyor.  Siz de Hayata Aşkla Dokunmaya Var mısınız?

Barış Cem Kaya - Aşk-ı Leyla
Aşk-ı Leyla daha adında da anlaşıldığı üzere aşk üzerine, aşkı konu alan bir kitap. Yazarın da dediği gibi üzerine en çok konuşulan konulardan biri aşk, doğal olarak hakkında bolca kitap yazılan konuda aşk.. Kitap deneme ve şiirlerden oluşuyor. Okuduğum yorumlar şiirlerin çok ağırlıklı olduğu yönündeydi ama açıkçası aynı fikirde değilim. Şiirler ve denemeler neredeyse aynı hatta denemeler biraz daha fazla gibiydi. Deneme sevdiğim bir tür değil esasen. O sebeple ki şiirleri okumak benim açımdan daha iyiydi. Tabii ki konu aşk olunca sevdiğim, altını çizdiğim yerler de oldu. "Mümkün olan bütün tarifler, tarifini aşka borçludur. Bütün tarifler aşk sayesindedir." Bazı bölümlerin sonundaki aforizmaları ise ayrıca sevdim. Deneme sevmeyen biri olduğumu söylemişken kitaba bayıldım diyemem tabii ki. Ama gerek albenili kapağı gerekse dünyanın ortak dili olan aşk üzerine bir kitap olduğundan okuduğuma pişman değilim.

Arka Kapak
Yüzyıllardır 'Leyla' ile Simgelenen Aşk, 'Aşk-ı Leyla'da Yeniden Dile Geliyor.
Ne çok konuşuldu, ne çok yazıldı, ne çok yıpratıldı aşk. Kırdı dallarını heva ve hevesler. Temizlendi şairler aşkla. Arındı kalp taşıyanlar aşkın bağrında. Sultanlar taçlandı. Esirler sıyrıldı prangalardan. Varlık, varlık kazandı. Yokluk borçlandı aşka. 
Yeryüzünde tanımı en çok yapıldığı sanılan kavram aşk… Ama aşkın bir tarifi yok. Tarifine hacet de yok. Bütün tarifler aşk sayesindedir.
Artan ama azalmayan bir kavramdır aşk. Azalmak, 'çok'tan geriye kalandır. Bir tarife sıkıştırılmış olan aşk değil, ancak 'aşktan'dır.
Aşk sayesindedir… 
* * *
Gazanfer Sanlıtop - Her Şeyi Allah'tan İste
Tasavvuf tarzı okumayan biri olarak Her Şeyi Allah'tan İste kitabını türünün dışında merakla okuduğumu belirtebilirim. Kitap içerik olarak kutsal kitaplardan alıntılarla oluşturulmuş. Çoğu zaman hayatın koşuşturmacasında fark etmediğimiz şeyleri bize göstermeyi amaçlamış sanki. En başta da dilekleri. Her şeyi yaparken nasıl gidilmesi gereken bir yol varsa dilek dilemek için de bir yol olduğunu gösteriyor bize. Dilek dilemek kolay iş değildir aslında. Kalpten gelmeli en içten duanız ve en temiz duygularla dilenmeli diyor bu kitap bize. Dilemesini bilirseniz Yaradan size en umutsuz dileklerinizi bile verecektir. Çünkü istemenin en kolay yolu duadır. Dilersen Allah verir, sabredersen daha iyisini verir. "Dileyin, size verilecektir.. Arayın, bulacaksınız. Kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur; kapıyı çalana açılır." (İncil, Luka: 11/9,10 "Sabırlı ol. Maksadına kavuşmada acele etme. Sabret. Doğrusu Allah daha iyi bilir." (Mesnevi: 1/945)

Arka Kapak
İnsanlara Huzur ve Manevi Şifa Reçetesi Sunacak Muhteşem Bir Kitap.
Nice kere, bir şey istersin verilmez; fakat hemencecik yahut bir zaman sonra ondan daha hayırlısı verilir, ondan hayırlısı verilmek üzere o verilmez, geciktirilir. Nice şeyler vardır ki sen istersin onu; fakat verilse zarar görürsün. Şu halde güzelliği sende kalacak şey istemelisin.
İstek, bir şeye karşı içten gelen yönelme duygusudur; arzudur, dilektir, rağbettir, meyletmektir. O duygunun gerçeğe dönüşmesini sözle ya da gönül diliyle belirlemektir. Ötesi elimizde değildir, Yüce Allaha kalmıştır.
Mademki Yüce Allah her vesileyle "İsteyin!" diyor; bizlere düşen Ondan istemek ve ümitle beklemektir.

RKBT 4. Gün || Selvi Atıcı "Sen" || Yorum ve Çekiliş


Yorumum

Sen turumuzun dördüncü gününden herkese merhaba.

Turumuzu takip ediyorsanız ya da arka kapağı okuduysanız kitabın konusu hakkında yeterli bilgiye sahipsiniz demektir. O sebeple aynı şeyleri tekrarlamayacak ve sadece kısaca bahsedeceğim. 

Kitap, kadın kahramanımız Süheyla'nın, kardeşinin intikamını almak istemesiyle başlıyor. İntikam uğruna İstanbul'a gelip işe başlıyor ve aynı zamanda araştırmasını sürdürüyor. Tabii ki bu arada yolu da Demir ile kesişiyor. Sü, aslında Demir'den pek hoşlanmıyor ama eli mahkum adamın peşine takılmasına boyun eğiyor. Çünkü ilk karşılaşmalarında Demir'in eline geri alamayacağı bir koz veriyor.

Şimdi gelelim kitapla ilgili hislerime. Selvi Atıcı benim cidden sevdiğim bir kalem. Gerek kitapları çıkmadan önce okuduğum hikayesinden gerekse Kimliksiz'den biliyordum zaten dilinin ve anlatımının ne kadar güçlü olduğunu. Gerçi Kimliksizle ilgili nahoş hatıralarım var kabul ediyorum. Yine kabul ettiğim bir şey var ki, o kitapla ilgili duygularımdan sonra aynı yazarı okumama sebep olabilecek belki bir-iki isim vardır sadece. Ki Selvi Atıcı da bunlardan biri.

Bir kere Sü, kesinlikle ama kesinlikle okumaktan zevk aldığım, her kitapta görmek istediğim bir karakter. Özellikle yerli yazarlarda. Alınmaca darılmaca yok, yazılan karakterlerin ne kadar içler acısı olduğu bir gerçek. Bence bu açıdan kitap baş köşeye konacaklardan biri. 

Bunun dışında çok zekice diyalogları olan, hem güldüren hem de düşündüren bir kitap. Klişelerin dışına çıkan espriler yapmak ve okurken şöyle bir saniye durdurup kahkahayı bastırmak kolay bir iş olmasa gerek. İşte bu kitap, başından sonuna, iki karakterin tüm diyaloglarıyla bunu sağlamış. Tabii ki başka isimler de vardı ama Sen, buram buram Demir-Sü kokuyordu. 

Demir'e gelirsek; kendisi sevimli ve güçlü karakterlerin nadide parçalarından biri. Öyle esprili bir karakter ki sanırsınız hiçbir derdi tasası yok. Ama derine indikçe inmeye devam ettiğiniz, o yaralarından bahsettiğinde sizin de yüreğinizin burkulduğu bir karakter. Ve bu ikisi arasındaki geçişler öyle doğal ki bu neşeli adamda yaşadığı hüzün eğreti durmuyor, inandırıcı geliyor. 

Asıl karakterlerden bahsetmek yeterli olacaktır bence. Çünkü derine inersem cidden çıkamam çünkü Sen üstünde uzun uzun konuşmak istediğim bir kitap. 

Kitabı gerçekten beğendiğimi söyleyerek yorumuma son vereyim. Kendimi kaptırıp gitmekten korkuyorum (: Hani yazmak değil de mesele yazıp yine de hislerini tam olarak anlatamamak. Selvi Atıcı, her zaman her yerde övgüyle bahsettiğim bir kalem. Bu kitabın da iyi çıkacağını biliyordum. O yüzden gönül rahatlığıyla başladım ve bitirdim. 

Yine de şunu söylemeden bitiremeyeceğim. Ortalama, belki birazcık da üstü bir okuyucu olarak şahsi fikrim Selvi Atıcı dünyaya açılması gereken bir isim. Açıkçası isimler yabancı olsa rahatlıkla çevrilmiş zannedebileceğim bir kitap. Bunu söylememin sebebi yerli eserleri kötülemek değil kesinlikle. Çoğunlukla yabancı eserler okuyan bir okuyucu olarak aralarında fark görememem. Hatta dünyada milyonlar satan -nasıl sattığına akıl sır erdiremediğim- birçok isimden kat be kat güzel. 

Dünyaya yazmak için geldiğine inandığım yazarımızın kitaplarını daha çokça okuma fırsatımız olur umarım (:

* * *

Çekiliş için Renkli Kalemler Blog Tur sayfamızı ziyaret edebilirsiniz...


Arka Kapak

Kardeşinin intikamını almak için çıktığın yolda aşkla karşılaşırsan…

Hiçbir şey göründüğü gibi değildir, bilirsiniz. Üstelik bahsi geçen bir kadın ise, asla! Dövüş sanatları uzmanı olan Süheyla, kardeşinin intikamını almak için çıktığı yolculukta kalbini tam bir baş belasına kaptırdı. Ruhu intikam ateşiyle yanıp tutuşurken kalbi aşk ateşiyle kavruldu…

Süheyla'nın adı, 'iyi huylu, sakin' anlamına gelir ancak aldanmayın, yol boyunca elinde muştasıyla aşk ve intikam duygularıyla örülmüş ince bir ip üzerinde ustalıkla yürüyecek gerçek bir kahramandır aslında. O zeki, yumrukları kadar dili de sert bir kadındır. Romanda Demir'le de tanışacaksınız. Aşkın muhatabıdır kendisi. Süheyla'nın intikam mücadelesinde en büyük yardımcısı olacaktır.

Seç Birini: Kitap Kurdu Özel || Etkinlik


Birkaç blogger toplandık yine bir etkinlik peşine düştük. Bu sefer ki etkinlik "would you rather" sorularından oluşuyor. 

Katılan bloggerler;


Sorular ve cevaplarım ise;

1. Senede bir kitap okuyup tastamam hatırlamak mı senede 100 kitap okuyup hiçbir şey hatırlamamak mı?
Bir kitapla idare edebileceğimi hiç sanmıyorum :/ En iyisi 100 diyelim, unutursam bir daha okurum :D

2. Bir kitabın sadece ilk sayfasını okumak mı sadece son sayfasını okumak mı?
Kesinlikle son sayfa! Zaten kitaplara başlamadan önce son sayfalarına bakan biriyimdir (:

3. Bir kütüphanede kapalı kalmak mı bir kitabevinde kapalı kalmak mı?
Kütüphane diyeceğim. Çünkü hem çeşit daha çok hem de daha rahatlar. Yemeğimi suyumu verin yaşarım orada :D

4. Kitabını göle düşürmek mi eskaza ateşe vermek mi?
Yansın mı ıslansın mı, tabii ki ıslansın. Yandı bitti keten helva olmasından iyidir. Kuruturum ben onu :P

5. Sonu ucu açık biten bir kitap okumak mı sonu acı veren bir kitap okumak mı?
Ucu açık bitecek o kitap bende sinir harbi yapacağı için en azından kötü de bitse karakterlere ne olduğunu öğrenmek isterim. Ne dizi ne kitaplarda öyle nereye gittiği belli olmayan yol çizenleri sevmiyorum.

6. Ana karakterin öldüğü bir kitap okumak mı aşık olduğu kişinin öldüğü bir kitap okumak mı?
Üzülerek ana karakter diyeceğim. Zaten çoğunlukla kadınlar başrol oluyor okuduğum kitaplarda, eh o mükemmel yazılan erkeklere de kıyamayacağım (: Zaten öylelesi ancak kitaplarda oluyor kıymayalım dimi :D

7. Kitapsız ıssız bir adaya hapsolmak mı bilmediğin bir dilde yazılmış kitaplarla dolu bir kütüphanede kapalı kalmak mı?
Bilmediğim bir dilde kitaplardan hoşlanmıyorum. İngilizce kitap gördüğümde bile anlamıyorum diye çıldırıyorum yahu. Gerçi az buçuk anlardım ing olursa 2. seçenek. Ama başka bir dil olacaksa ıssız tercihimdir. Biraz kafa dinleyeyim bari

Petra Mitchell - Dokuz Mektup, Üç Fotoğraf, Bir İsim || Yorum


Yorumum:

Dokuz Mektup, Üç Fotoğraf, Bir İsim, Kahve Yayınlarının son dönem çıkan kitaplarından biri. Üstelik kendisi benim çok ama çok beğendiğim bir kitap oldu.

Petra'nın annesi Helena, 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya'da bulunan Amerikalı askerlerden biri olan Peter'a aşık oluyor. Tabii ki Peter'da ona. Savaşın gölgesinde de olsa büyüyor bu aşk ancak savaş bittikten sonra Peter'ın ülkesine geri dönmesi ile son bulmak zorunda kalıyor. Bu filizlenen aşk bir meyve veriyor ki o, Helena'nın aşık olduğu adamın ismine istinaden koyduğu Petra oluyor. 

Okuma Etkinliği 2 || Kübra Türker - Aşkın Naz'lı Hâli || Alıntılar


Bugün sizlere Aşkın Naz'lı Hâli'nden birkaç alıntı paylaşacağım (:






Çarşamba, Mayıs 20, 2015

Okuma Etkinliği 2 || Kübra Türker - Aşkın Naz'lı Hâli || Yorum

Aşkın Naz’lı Hâli okuma etkinliğimizin yorumundan herkese merhaba. 

Aşkın Naz’lı Hâli kısaca ANH uzun zamandır çıkmasını beklediğim bir kitap aslında. Henüz hikâye halindeyken okumuş ve çıkacağı günü merakla beklemiştim. Neyse ki sonunda raflardaki ve ellerimin arasındaki yerini aldı.

Öncelikle söylemem gereken şu ki, kapağının yapım aşamasında az da olsa izleme fırsatı bulduğum için kapağı çok beğendiğimi söylemeliyim. Kübra gerçekten de kılı kırk yaran yazarlardan ve gerek o gerekse yayınevi gerçekten iyi bir şey ortaya çıkmasını istiyormuş ki gerçekten iyi bir şeyler ortaya çıkmış. 

Salı, Mayıs 19, 2015

Lynsay Sands - İngiliz Gelin Annabel II Yorum

Künye
Orjinal Adı: An English Bride In Scotland
Seri Bilgisi: An English Bride In Scotland #1
GoodReads Puanı: 3.93
Türkçe Yayın: Olimpos Kitap
Sayfa Sayısı: 328
Çevirmen: Belgin Selen Haktanır
Puanım: 5/ 4.5

Yorumum

Beni tanıyanlar nasıl bir Garwood hayranı olduğumu bilirler. Kadın historical tarzı ne yazsa okurum. İster beğenilsin ister beğenilmesin. Zaten bu denli beğendiğim yazar da azdır. Fakat Lynsay Sands o kadar derinden ve hızlı Garwood'ın bir alt kademesine geldi ki nasıl olduğunu bile anlayamadım. Bir kitap bu kadar mı keyifli ve akıcı olabilir. Şahsıma redaksiyona Pınar'ın yarısı kadar bile takılmam. Bir kitabın dilinin kötü olması için anlaşılmayan cümlelerin olması benim için yeterlidir. Gerisi konu da iyiyse benden hep geçer not alır. Fakat Annabel beni bu yardımı sorgulamaya itti. Çünkü kitap konuyu bir yana bırakırsak o kadar güzel ve akıcı çevrilmişti ki muhteşem bir konuyla da birleşince okumak büyük bir keyif haline geldi.

Perşembe, Mayıs 14, 2015

Okuma Etkinliği 2 || Kübra Türker - Aşkın Naz'lı Hâli || Önokuma ve Çekiliş


Yeni bir etkinlikten herkese merhaba!

8 blogger toplandık ve Kübra Türker'in Aşkın Naz'lı Hâli kitabının etkinliğini yapıyoruz ve ben oldukça heyecanlıyım. İlk günümüzde önokuma ve çekilişe göz atmak isterseniz buyurun (:


Çekiliş

a Rafflecopter giveaway

Cumartesi, Mayıs 09, 2015

Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar “Biz Mektup Yazardık” Sergisi’nde!

İş Sanat Kibele Galerisi’ndeki “Biz Mektup Yazardık” Sergisi geçmişi günümüze taşıyor.

Bursa’nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım burda  yatıyor



İşte mürekkep bu dizelerdeki gibi damlar Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kaleminden… Sanatçı, 64 yıllık hayatına sığdırdığı sanat tutkusunu, aşklarını, sevinçlerini, hüzünlerini, dostluklarını çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği Anadolu’nun naifliğiyle yakın dostu Nâzım Hikmet’e yazdığı bu dizelerdeki gibi aktarır kâğıda ve tuvallere… Onun şiirlerindeki ve tablolarındaki narlar, dutlar, ayvalar kimi zaman sevdiği kadına duyduğu özlemi kimi zamansa amansız bir kara sevdayı anlatır. Babasından Batı Edebiyatı’nı, annesinden Yunus Emre’yi, Karacaoğlan’ı öğrenen sanatçı Anadolu’nun toprak damlı evlerinden, İstanbul’un martılarından, köpüren denizinden, Âşık Veysel’in sazından dem vurur…

Bedri Rahmi Eyüboğlu iç dünyasını tuvallere ve şiirlere aktarırken sanat, edebiyat, siyaset ve iş dünyasının önemli isimleriyle gerçekleştirdiği, yaşadığı döneme ışık tutacak mektuplaşmaları da tarih yolculuğundaki yerlerini alıyor.  Güzel Sanatlar Akademisi’nde başlayıp Paris’te süren eğitim hayatından, resim tutkusunun peşinden gittiği Anadolu’daki yurt gezilerine kadar sanatçının yaşamından birçok kesiti yansıtan mektuplar, “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi ile İş Sanat Kibele Galerisi’nde ilk kez gün yüzüne çıkıyor.
Sergi, hem sanatçının kaleme aldığı hem de kendisine gelen yüzlerce mektubun Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından uzun soluklu ve titiz bir çalışma ile kitaplaştırılmasına paralel olarak hayata geçiriliyor. Sanatçının gelini Hughette Eyüboğlu’nun hazırladığı, editörlüğünü Rûken Kızıler’in üstlendiği kitabın ve serginin tasarımı Emre Senan tarafından gerçekleştirildi.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Avrupa’da öğrenci olduğu günlerden Akademi’de öğretmen olduğu günlere pek çok anıyı barındıran mektuplar, orijinal olarak sahiplerinin kendi ifadeleriyle ve kendi imzalarıyla ziyaretçilere ulaşıyor. Sadece ressam ve şair olarak değil mozaik, seramik, vitray ve yazma sanatçısı, heykeltıraş, öğretmen ve yazar kimlikleriyle de sanatımıza kalıcı eserler bırakan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun pek çok isimle sürdürdüğü yazışmaları aynı zamanda sanatçılar arasındaki kuvvetli bağı da gözler önüne seriyor. Her biri tarihi belge niteliğindeki mektuplar; sanatçıların o dönemde yaşadığı ekonomik sıkıntılara dair fikir verirken, yaşanan zorlu koşullara rağmen gerçekleştirdikleri idealleri ile tarihe not düşürebilmeyi başarmış bu insanların umutlarını yitirmediklerini de en iyi şekilde ortaya koyuyor.

Sanatçının Nâzım Hikmet, Ahmet Hamdi Tanpınar, Fikret Muallâ, Âşık Veysel, Adalet Cimcoz, Orhan Veli Kanık, Necip Fazıl Kısakürek, İbrahim Çallı, Andre Lhoté, Fahrünisa Zeid, Abidin Dino, Reşat Nuri Güntekin, Cemal Tollu, Nurullah Berk ve Arif Kaptan ile mektuplaşmalarının her biri ziyaretçilerde ayrı bir tat bırakmayı vaat ediyor. İş dünyasının önde gelen isimleri Vehbi Koç ve Nejat Eczacıbaşı’nın mektupları da Eyüboğlu arşivinin önemli parçaları arasında yer alıyor.
Serginin bölümlerinden biri de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun yaşamını şekillendiren iki kadın, eşi ressam Eren Eyüboğlu ve büyük aşk yaşadığı, “Karadutum” dediği Mari Gerekmezyan ile mektuplaşmalarından oluşuyor. Eren Eyüboğlu, büyük aşk yaşadığı Karadut’u sonsuzluğa uğurladıktan sonra eşinin elini bırakmayarak o zor günleri atlatmasına ve resme odaklanmasına yardımcı olacak kadar güçlü iken, diğer taraftan Mari Gerekmezyan ise ölümünün ardından bile gözlerini yaşartacak kadar sevdalı olduğu bir isim.

64 yıllık yaşamına çok şey sığdıran Bedri Rahmi… 

İş Sanat Kibele Galerisi’nde çağdaşlarıyla yazışmalarının ilk kez gün yüzüne çıktığı “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi ile anılan sanatçının hayat hikâyesi Trabzon’da başlar. Takvimler 1911 yılını gösterdiğinde Görele Kaymakamı Mehmet Rahmi Bey ve Lütfiye Hanım’ın ikinci çocuğu olarak hayata merhaba der. Asıl adı olan Ali Bedrettin, zaman içinde önce Bedir’e sonra Bedri’ye dönüşür.  Babasının görevi dolayısıyla yerleştikleri Trabzon’daki lise resim öğretmeni ünlü ressam Zeki Kocamemi tarafından keşfedilir. Sanatçı yine bu dönemde edebiyata da merak salar ve ilk şiirlerini yazmaya başlar.

1929’da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne giren Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı gibi Türk resminin mihenk taşlarının öğrencisi olma şansına erişir. Edebiyata olan ilgisinin üzerine düşer ve Ahmet Haşim’den estetik ve mitoloji dersleri alır. 1930’larda hayat onu bu kez Fransa’ya götürür. Dijon ve Lyon’da bir yandan çalışarak Fransızcasını geliştirmeye çalışırken, bir yandan da Gauguin, El Greco, Cezanne gibi beğendiği ressamların eserlerini kopya eder. Sanatçı, ileride hayatını birleştireceği Ernestine Letoni (Eren Eyüboğlu) ile de Fransa’da tanışır. 1940’lı yıllara gelindiğinde kalbine “kara saplı bir bıçak” gibi saplanan Mari Gerekmezyan girer. Asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelen Mari Gerekmezyan, Bedri Rahmi’nin bir büstünü yapar, sanatçı bu büste duyduğu minneti Mari’nin çeşit çeşit portrelerini yaparak ve ona şiirler yazarak yanıtlar. Artık bütün İstanbul ve elbette Eren Eyüboğlu bu tutkulu aşktan haberdardır. Bedri Rahmi Eyüboğlu 1975 yılındaki ölümüne kadar geçen çeyrek asrı aşkla, resimle, edebiyatla, dostlarıyla, dönemin önde gelen kültür ve düşünce insanlarıyla bir arada geçirir.

Meraklıları için 5 Mayıs - 20 Haziran arasında İş Sanat Kibele Galerisi’nde ziyaret edilebilecek “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi, sanat ve kültür tarihimizde eşine az rastlanır bir iz bırakmayı vaat ediyor. Sergide orijinal el yazılı mektuplar ve sanatçının çizimleriyle süslediği desenli zarfların yanı sıra mektuplaşılan isimlerin Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafından yapılmış portreleri de yer alıyor. Serginin ziyaretçilerini güzel bir sürpriz de bekliyor. İsteyen katılımcılara, sanatçının desenleriyle hazırlanmış mektup ve zarflarla sevdiklerine yazma imkânı sunuluyor. Şimdi özlemle andığımız eski günlerdeki gibi mektup yazma zamanı!

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Pazartesi, Mayıs 04, 2015

RKBT 2. Gün || Lena Diaz "Körebe" || Yorum

Künye
Orjinal Adı: Take the Key and Lock Her Up
Seri Bilgisi: The Deadly Games Series #4
GoodReads Puanı: 4.03
Türkçe Yayın: Eksik Parça Yayınları
Sayfa Sayısı: 416
Çevirmen: Cem Yurttaş
Puanım: 5 / 4.5

Yorum

Klasik bir Diaz kitabı daha ile karşınızdayız. Lina Diaz bildiğiniz polisiyeleri yoğun bir aşkla harmanlayabilen ender yazarlardan birisi bence. Tüm o kovalamacanın içerisinde aşkı öyle bir yere koyuyor ki ara ara kitap polisiye roman mı yoksa aşk romanı mı karıştırabiliyorsunuz. Kalemi o kadar güçlü bir yazar ki kadın restorantta yemek menüsü yazsa severek okurum diye düşünüyorum.

Cuma, Mayıs 01, 2015

RKBT & KGBT 5. Gün || R. Gaye Önel "Hilekâr" || Röportaj

Turumuzun son paylaşımından herkese merhaba! 
Röportajsız olmaz dedik ve sorularımızı sorduk. Ancak yazarımızın sınavları nedeniyle biraz geç kaldık. Okul daha mühim tabii ki, sınavlarında başarılar demeyi de ihmal etmeyelim.

Gelelim sorularımıza ve Gaye'nin cevaplarına.



Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. 


1. Klasik bir soruyla başlayalım. R.Gaye Önel kimdir, kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?


Derslerde sanat aşkı gelişen kitaplara resim çizen, aklı hep bir hikayede gezinen zaman zaman kahkaha atan bazen düşüncelere dalan, hayata geç kalmamaya çalışan devamlı koşturmalı geçen hayalperest biriyimdir.