Salı, Nisan 29, 2014

Karen Rose - Bana Aitsin (Yorum)


Orjinal Adı: You Belong to Me
Seri Bilgisi: Baltimore #1
Romantic Suspense #12
GoodReads Puanı: 4.09
Türkçe Yayın: Kanes Yayınları
Sayfa Sayısı: 528
Çeviri: Nesligül Alptekin & Tahsin Bingöl

Not: İki seriye de mensup. Ama zaten karakterler çok bağlantılı olmadığından başlamakta sıkıntı olmaz. Sadece Baltimore'den sonrası bağlanıyormuş, yayıncı o sıralamayla çıkarıyor zaten bir sorun olmaz okumanıza.

Yorumum:

Jane Casey yorumumda bu haftayı polisiye haftası yaptım demiştim. Yorum biraz geciktiği için o haftayı çoktan atlattık ama olsun :D Dallas'ların arasında tavsiye üzerine bu kitabı okudum. Aman Allah'ım o nasıl bir kitaptı. 

Geleneği bozmayarak konuya değineyim öncelikle. Dr. Lucy Trask koşuya çıktığı bir sabah kendisi için baba kadar yakın olan komşusunun cesedini bulur. Otopsi uzmanı olmasına rağmen Lucy oldukça sarsılır. Polise haber verir aynı zaman da cesedin incelemesini üzerine alır. Cesedin yüzü dağılmış, vücudu aşırı zarar görmüş, neredeyse teşhis edilemeyecek duruma sokulmuştur. Daha fazla ceset ortaya çıkarken, yavaş yavaş olaylar Lucy'ye bağlanır. Aynı zamanda davayı soruşturan dedektiflerden biri olan J. D. ile yakınlaşan Lucy, açıklamak istemediği sırlarının ortaya çıkmasına engel olamaz. 

Kitabın türü ne olursa olsun içinde aşk geçmesini isterim. Severim aşka bulanmış hikayeler okumayı. Ama sanırım ilk defa bir hikayede aşkı meşki boş verdim. Tabi ki vardı, ucundan dokunmuş yazar ama olmasa da hani nerede demezdim. Öylesine güzel bir kitaptı ki 2 gün başından kalkamadım. İtiraf ediyorum dikkatim çok çabuk dağılır, çoğu kez atladığım yerler olur kitaplarda. Özellikle gereksiz ayrıntılar beni sıkar. Ama bu sefer her satırı sindire sindire okudum.

Öyle ham bir kitaptı ki nasıl anlatsam bilemiyorum. Tamamen cinayetlere yönelik. Vahşi ve ürpertici. Ve bunu söylerken abartmıyorum. Böyle acımasız cinayetleri herkes yazmıyor. Kitabı kapattığımda kaç kişi öldü sayamadım bile. Belki sıkı bir polisiye okuyucusu değilim, bundan beterleri vardır ama benim için okuduğum en iyi polisiye kitaptı. 

Yıllardır aradığım kitabı buldum sanırım. Sonraki kitabı da okuyayım yine aynı şekilde hissedersem favorilerime bir yazar daha eklemiş olacağım. Hem de en üst sıralardan. 

Mükemmeldi işte ya daha ne diyim ki. Bir an önce "Anlatacak Kimse Kalmadı" kitabını okumam lazımm (:

Puanım:


* * *

Bir Sır Saklıyorsunuz
Üstelik Bir Seri Katilden
Hatta Katilin İzinde Olan Bir Dedektiften
Baltimore Cinayet Masası Dedektifi J.D. Fitzpatrick meslek hayatı ve Afganistan'daki görev süreci boyunca birçok vahşete tanık olmuştu. Fakat şehirde bulunan dehşet verici işkence yöntemleriyle öldürülmüş sonra da parçalanmış cesetler gibisini görmemişti. Dedektif Fitzpatrick bu sefer intikam ateşiyle yanıp tutuşan acımasız bir katille karşı karşıyadır ve Otopsi Uzmanı Dr. Lucy Trask'ın soruşturmayla alakası olabilecek bazı delilleri sakladığından şüphelenmeye başlamıştır.

Ona duyduğu ilgi, işini yapmasına engel olacak mı?

Otopsi uzmanı Dr. Lucy Trask, Dedektif Fitzpatrick'in şefkat ve sevgisine karşı koyamasa da, işle aşkı birbirine karıştırmaya hiç niyeti yoktur. Özellikle de ortalıkta gaddar bir katil kol gezerken. Ve özellikle de korkunç ölümlerle bağlantılı karanlık bir sır saklıyorken. Ne var ki bu sır Lucy Trask'ı katilin bir numaralı hedefi haline getirmiştir.



Pazar, Nisan 27, 2014

Arada Kendimi Kaybedebiliyorum (:


Farkettim ki bir süredir Alışveriş/Takas yazısı yazmıyorum. Koskoca 1 ay! Herkes aldığı yenileri paylaşırken canım çekti, ne var ne yok topladım ve yazımı hazırlamaya koyuldum. Yazarken farkettim ki hımm nasıl desem biraz coşmuşum sanırım :D Tek savunmam var o da bir kısmının takas olduğu yönünde. Eh biraz zayıf kaldı tamam kabul ediyorum. Bende böyle mutlu oluyorum ne yapabilirim, onlar varken kimseye ihtiyacım kalmıyor (:


Öncelikle benim için çok değerli birinden gelen hediyelerim. Sanat Nehri blogunun da sahibi olan, çok ama çok tatlı biridir. Sahafa gittiğinde arayıp istediğin var mı diye soran, çoğu kez düşünceliliği ile beni mahcup eden arkadaşım. 
Bu kitapları da kendisi geçtiğimiz günlerde gönderdi. Aslında sürpriz yapmak istemişti ama hem kargo sorun olduğundan hem de bende çok kitap olduğundan olmayanı bulma çabalarından bir türlü gerçekleştiremiyor bu sürprizi :D 
Merak etme kanka kargo geleceğini bilsem de hep heyecanlanıyorum ben :D 
Seni seviyorum kankam :*


Cumartesi, Nisan 26, 2014

Nora Roberts - Baştan Çıkaran Ölüm (Yorum)


Orjinal Adı: Seduction in Death
Seri Bilgisi: In Death #13
GoodReads Puanı: 4.28
Türkçe Yayın: Epsilon Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 392
Çeviri: Aslı Ağca
Satın almak için: Kitap Sihirbazı

Yorumum:

Evettt sıra geldi 13. kitaba. Bu sefer adı gibi baştan çıkarıcı cinayetlerle başbaşa Teğmenimiz. 

Pembe güller... Şiirler... Şarap... Romantik bir atmosfer... Her genç kızın hayali olabilecek bir durum aynı zaman da onların ölümüne de yol açıyor. Piyasada zor bulunan tecavüz ilaçları yüzünden genç kızlar ölmeye başlıyor ve olaya Eve Dallas bakıyor. Olayın derinlerine inince tüm olayın iki kişinin oyunundan ve kendilerini eğlendirme durumundan ibaret olduğunu görüyoruz. Ve bu Eve'i sinirlendiriyor. Hem de çok.

Bu kitabı okurken aklımdan geçen düşünce "acaba gerçekten böyle manyaklar var mıdır?" oldu. Umarım yoktur. Yani bu cidden ayrı bir manyaklıktı. Sırf canları sıkılıyor diye insanları öldürmek, puan tablosu tutmak... Okurken bolca sinir bozuyor. 

Kitabın ayrıca güzel kısımları da Peabody ve McNab oldu. Sürekli itiş kakış yaşanan ilişkileri yolunu bulmaya başladı. Hayır ucundan ucundan yazıyor insan merak ediyor. Onlarınki de oldukça ilgi çekici bir hikaye bence :D

Biraz ara verip 14'den devam edeceğim. Çok merak ediyorum ya bu sefer düşman yine bilindik ve bir kadın. Merak ettim :D

Puanım:


* * *

Dante kurbanıyla yüz yüze görüşmeden haftalar önce ona siber alem üzerinden kur yapmıştı. Genç kız birkaç yudum şarap ve bir-iki saatin ardından sonra ölmüştü. Cinayet aleti; nadir bulunan, kolayca tespit edilemeyen ve karaborsadaki değeri binlerce dolar olan bir tecavüz kimyasalıydı.

Mum ışığı, müzik, yatağa serpilmiş gül yaprakları... kısaca birini baştan çıkarmak için gereken her şey. Dante onu öldürmeyi istememişti ama artık iki seçeneği vardı: Ya korku ve suçlulukla bir deliğe saklanacak ya da avlanmaya tekrar başlayacaktı…


Cuma, Nisan 25, 2014

Nora Roberts - Hain Ölüm (Yorum)


Orjinal Adı: Betrayal in Death
Seri Bilgisi: In Death #12
GoodReads Puanı: 4.27
Türkçe Yayın: Epsilon Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 384
Çeviri: Aslı Ağca
Satın almak için: Kitap Sihirbazı

Yorumum:

Bu seriyle ilgili görüşlerime bir önceki yorumda yer vermiştim. Pek objektif olamadığım bir seri en nihayetinde. 

Serinin 12. kitabında Eve adını sanını bildiği ama yakalamadığı bir düşmanla karşı karşıya. Ünlü bir aktristin eşyalarının satıldığı balo gecesinde, yine balonun yapıldığı otel de bir cinayet işleniyor ve bir hizmetçi öldürülüyor. 25 yıldır cinayetler işleyen bir seri katille karşı karşıya olduklarını öğreniyor Eve. Hatta isim bile var ellerinde ama yakalamaya yetmiyor. Katilimiz de kendine fazla güvenli tabi ki. Cinayetin ardındaki sebep araştırılıyor ve mantıklı bir açıklama bulunmuyor. Ta ki yeni cinayetler işlenene ve en yakınlar tehdit edilene kadar. O kim mi? O kadarı kitapta (:

Söylemeden geçemeyeceğim, aynı zamanda Roarke'in Dublin sokaklarında kalan ve öldüğünü sandığı bir arkadaşı da ortaya çıkar. 

Bu dava gerçekten güzeldi. Katil oldukça soğuk kanlı ve okurken yüreğim dayanmadı. Acımasız ve sadist biri. Okuması da zor. Ürperdim. 

Puanım:


* * *

Teğmen Eve Dallas, tanıdık bir yerde, kocasının otelinde hunharca işlenen bir cinayeti çözmek zorunda.
Lüks Roarke Palace Otel'in 4602 numaralı odasına çarşafları ve havluları değiştirmek üzere adımını atan temizlik görevlisi, en kötü kâbusuna doğru yol almakta olduğundan habersizdir. Bir katil, ince gümüş bir kablo ile onu boğar. Katliamın sorumlusu ise yalnızca seçkin müşteriler için çalışan bir kiralık katil olan, müzik ve öldürme tutkunu Sly Host'tan başkası değildir. Teğmen Eve Dallas, katilin kimliğini bilse de bu, davayı çözmesinde yardımcı olmayacaktır. Çünkü bu işin arkasında bir kişi daha yer almaktadır ve bu cinayeti emretmesi için kişisel bir sebebi vardır. Eve korkunç bir ihtimalle yüzleşmek zorunda kalır; aslında gerçek hedef kocası Roarke'tır.


Perşembe, Nisan 24, 2014

Nora Roberts - Ölüm Yargısı (Yorum)


Orjinal Adı: Judgment in Death
Seri Bilgisi: In Death #11
GoodReads Puanı: 4.28
Türkçe Yayın: Epsilon Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 392
Çeviri: Aslı Ağca
Satın almak için: Kitap Sihirbazı

Yorumum:

Bahar Şenliğinde uygun bir kategori düşünce hemen Dallas serisine sarıldım. 10 kitap okumuş sonra ara vermiştim. Aslında çok iyi oldu 5 kitap çıktı sonrasında. Patır patır üçünü bitirdim bile :D

11. kitabın konusuna kısaca değinirsem:
Her zaman ki gibi Roarke'a ait bir yerde cinayet işleniyor. Bir süre sonra ölen kişinin polis olduğu ortaya çıkıyor. Ve tabi ki bu daha hassas bir soruşturma gerektiriyor. Yıl 2059 olsa da polisler hala kendi içlerinden birine karşı daha duyarlılar. Eve bunu araştırırken başka ölümler de oluyor tabi ki. Yavaş yavaş bu ölümlerin ardındaki sır perdesini aralıyor. Yine Roarke'in yardımıyla.

Bir şeyi açıklığa kavuşturayım öncelikle. Bu seriyi okumamın en başlıca sebebi Roarke'dir. Polisiye kısmı çok ilgimi çekmiyor açıkçası. Bazı güzel hikayeleri oldu tabi ki ama hepsi değil. Her cinayet mahalinin ya da araştırılan yerin Roarke'nin çıkması bir yerden sonra sıkıcı olmaya başlıyor ama kendisi hikayeye daha çok dahil olduğu için seviyorum. Giderek olaylara daha fazla girmeye başladı çünkü Roarke.

Eve kısmı ise biraz muamma. Aslında bu sert karakteri seviyorum. Özellikle eşi çevresindeyken ki diyaloglarını. Ama... İşte bir aması var. Roberts'ın biraz daha çizgi dışına çıkmasını da istiyorum. Çünkü sadece bu seri değil Roberts'in genel olarak çoğu karakteri birbirine benziyor. Benim için sıkıntı oluyor bu maalesef. Hem polisiye kısmıda daha hoşuma giderdi. Eve fazla düşünüyor. Fazla...

Yine de okumayı seviyorum ama. Bazen atlıyorum zıplıyorum, bazen aynı sayfayı 2 kez okuyorum. Dedim ya Roarke bile 5 yıldız vermeme yeter. İnşallah ilerleyen kitaplarda ikisine daha çok yer veren hikayeler vardır. Biraz başbaşa zaman geçirmelerini istiyorum ya :D 

Puanım:


* * *

Bir polis, Araf adındaki kulüpte öldürülmüştür ve Eve Dallas suç dünyasının cehennemine inmek zorunda kalacaktır.
Üst düzey bir gece kulübünde, hunharca öldürülmüş bir polis bulunur.
Silah olarak beysbol sopası kullanılmıştır. Cinayet sebebi ise bir muammadır. Büyük bir acımasızlıkla işlenen bu cinayeti ise Eve Dallas hızla çözmek zorundadır. Ne var ki araştırmaları, bu özel kulübün bir gece kulübünden fazlası olduğunu ortaya çıkarır. Araf herkesin yargılanmadan önceki son şansıdır. Burada nihai kaderinizi en mahrem günahlarınız belirler. Ve Araf'taki bir polisin sırları, masum ruhların sonsuza kadar lanetlenmesine sebep olabilir...

Pazartesi, Nisan 21, 2014

Jane Casey - Ölümün Soğuk Sesi (Yorum)


Orjinal Adı: The Missing
GoodReads Puanı: 3.74
Türkçe Yayın: Olimpos Yayınları
Sayfa Sayısı: 520
Çeviri: Ayça Sağlam
Satın almak için: Kitap Sihirbazı

Yorumum:

Bu hafta polisiye romanlar haftası oldu benim için. Açılışı da Jane Casey ile yaptım. Yazarın diğer kitaplarını biliyorum, bu kitabının seri olmadığını öğrenince girişi yaptım.

Annesiyle yaşayan ve monoton bir hayat süren öğretmen Sarah Finch, koşu yaptığı bir akşam, kayıp öğrencilerinden birinin cesedini bulur. Polisi aradıktan sonra da olaya dahil olur. 16 yıl önce Sarah'ın abisi Charlie kaybolmuş, ailesi dağılmış ve çok geçmeden babasını da kaybederek annesiyle yaşamak zorunda kalmıştır. Kendi geçmişinde de benzer şeyler olduğundan kendini daha çok davanın içinde bulur. 

Geçmişi tabi ki olaylar sırasında peşini bırakmıyor. Gazetecilerle uğraşırken suçlu konumuna kadar geliyor. Tabi bu arada Dedektif Andy Blake ile de bir yakınlaşması oluyor.

Polisiye bir kitap olmasının yanı sıra oldukça ürpertici. Sonuna kadar çok da şaşırdığımı söyleyemem ama sonunda bir yerlerde sıkı yakaladı. Gerçi son sayfalar da yine bir sorun vardı. Hatta sonunun doğru olup olmadığından bile şüphe duydum (:

Ve bence kitabın en büyük eksisi birinci ağızdan anlatması, yani tüm olayı Sarah tarafından dinlememizdi. Anladım ki polisiye kitaplarda bunu sevmiyorum. Derinlemesine anlatma imkanını elinden alıyor ve işin polisiye kısmını sekteye uğratıyor. Anlatım şekli beni zorlamasa daha çok seveceğimi düşünüyorum. Çünkü güzel bir gerilim polisiyesi vardı. Nasıl desem yazar yeri geldiğince oldukça acımasız olmuş. Kalemini korkak alıştırmamış (:

Çevirisi de güzeldi ama en çok baskıyı beğendim. Okuması kolay, yazıları da büyükçeydi. Kalın olmasına rağmen kitabı açmakta zorlanmadım. Okurken zorlanmaktan hiç hoşlanmıyorum o açıdan da geçer not aldı.

Diğer kitaplarını da merak ediyorum aslında ama anlatım tarzına bakmadan başlamayacağım sanırım. Merak damarım galip gelmezse tabi ki (:

Puanım:


* * *
On Altı Yıl Arayla Kaybolan İki Çocuk
Sarah Finch küçük bir kızken, ağabeyi dışarıya oynamaya gider ve bir daha asla dönmez. Charlie'nin başına neler geldiğini öğrenememek, aileyi darmadağın eder. Yıllar sonra öğretmen olan Sarah, evine geri dönmüştür. Ağabeyinin odasını kutsal bir mabet gibi kullanan alkolik annesiyle birlikte yaşamaktadır.

Tek Bir Tanık
Ardından on iki yaşındaki Jenny Shepherd kaybolur ve Sarah öğrencisinin cesedini evinin yakınındaki korulukta bulur. Sarah, bu davaya müdahil oldukça kendisiyle ilgili şüpheler de gitgide artar. Fakat kendisini takip eden yalnızca polis değildir.


Cuma, Nisan 18, 2014

Üç Blogger'dan Kitap Önerileri



Gün geçmiyor ki yeni bir etkinliğe katılmayayım. Dayanamıyorum arkadaş, seviyorum bu etkinlikleri (:

Bu sefer ki etkinliğimizde "Kitap Önerileri" üzerine. Vampirella'nın GüncesiBookowski ve bendenizin soruları ve cevapları. Siz de katılmak isterseniz çok sevinirim (:

* * * 


1. Önyargılı olduğun bir konuda önyargılarını yıkmanı sağlayan bir kitap öner:
Çok önyargıları olan biri değilimdir. Olanı da değiştirmek oldukça zordur. Aklıma sadece günümüz Türk yazarlarına mesafem geliyor. Önyargı denmez ama mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyordum. Sinem Akça'nın Peri Masalı'nı okuyana kadar. Ondan sonra da Pınar Özel, Fondöten ile bayrağı göklere çekti :D Şimdi biraz daha ılıman bakıp şans veriyorum (:

2. Seni kitapta anlatılan o harikulade ülkede/yerde (gerçek/fantastik fark etmez) yaşamak istemene sebep olan bir kitap öner: 
Okumadım henüz ama Hogwarts, dolayısıyla Harry Potter (:

3. Okuduğun tarihi kitaplardan öyle bir kitap öner ki sen o kitabın içindeki karakterlerden biri olmak ve o tarihte olup olanları yaşamak istemiştin:
Tarihi derkene? Historical diyeceğim çünkü diğer tarihi kitaplar bende buhran duygusu yaratıyor. Canım falan sıkılıyor, etkisinden çıkamıyorum ve bu kötü bir etki oluyor.
Ben Böyleyim (Lisa Kleypas) ya da Gelin (Julie Garwood.) Biri bey biri lord ama ikisi de onurlu insanlar. Anladınız olayı :P

********


1. Okuyan kişinin, ülke yönetimine ve politikacılara karşı bakış açısını sonsuza dek değiştirecek bir kitap:
Yine tek bir kitap demeyeceğim. Kurtuluş savaşı, Milli mücadele ya da Atatürk üzerine kitaplar baya bir etkiliyor beni. Bugün ki kötü durumumuzu daha net gösteriyor.

2. Çocukluğun o masum ve rengarenk dünyasını yansıtan bir kitap:
Şeker Portakalı (José Mauro De Vasconcelos) ya da Bir Genç Kız Yetişiyor (Betty Smith.) İkisi de beni fazlasıyla etkiledi.

3. İçinden onlarca alıntı seçip belki altını çizeceğin, belki günlüğüne yazacağın muhteşem bir kitap:
Hakan Günday - Daha
Hepsini yazmadım ama baya bir alıntı işaretlemiştim.

********

Kitap İklimi'nin Soruları

1. İmreneceğin kadar güzel bir ailesi ilişkisi yazılmış bir kitap: 
Bridgerton. O kardeşleri ve anneyi istiyorum. Tamam belki Frances'i es geçebiliriz. Öyle melankolik kardeşi boğarım :D

2. Kurgu açısından gerçekçi bulduğun bir kitap: 
Ka Hancock - Kırık Camlar Üzerinde Dans

3. Eğitici, yol gösterici bir kitap 
Jess McCann - Sen Daha İyisine Layıksın

Perşembe, Nisan 17, 2014

RKBT 2. Gün || Funda Mentaloğlu "S*ktirgitli Aşklar" || Yorum ve Çekiliş


Satın almak için: Kitap Sihirbazı

Yorumum:

S*ktirgitli Aşklar, Olimpos Yayınlarının son dönem dikkat çekici kitabı. Böyle bir isimle dikkat çekmemesi mümkün mü ki? Kapak ve yazarın ismi de eklenince merak damarımı kabartan bir kitap oldu.

Kitap, ressam olan Funda'nın hayatından kısa kesitlerden oluşuyor. Tabi ki ilişkileri üzerine. Sanki Kişisel Gelişim'imsi bir kitap gibi ama aslıda değil. Düşündüğünde okuması zevkli ama yorumlaması zor bir kitap. Çünkü içinde pek çok şey barındırıyor. Sadece ilişkiler üzerine demek bana biraz haksızlık gibi geliyor. 

Tabu olan cinsellik, okumaya alıştığımız kadınlardan farklı rotalar çizen bir kadın, kendini bazen kaybetmesi bazen de bulması işlenmiş. Normalde parça parça duysam "Yok, canım. Bu kadar da olmaz" diyebileceğim pek çok şey yazarın anlatım şekliyle buluşunca daha bir yaşanılabilir geldi. Belki tamamı benim için fazla ama bir kısmı en azından "olabilir, neden olmasın" dedirtecek cinsten. Çünkü bence o kadar sivriliğine rağmen törpülenmeye elverişli bir kişilik. Güçlü olduğu kadar da kırılgan. Son bölümlerde bir bölüm vardı ki "hah, tamam işte, tipik durumlar onunda başına geliyormuş" dedim. Gerçi ayrıca kızdım ama o başka bir konu.

Dediğim gibi bence okuması oldukça zevkliydi. Argo kelimler fazlasıyla kullanılmıştı, ki bu birçok kişiyi rahatsız edecektir, en azından ettiğini söyleyecektir. Ama en gülünen esprilerin bile bel altı olduğu düşünülürse, hım bilemedim (: Bence eğlenceli anlatımıyla çok sivrilmeyen bir durum bu. Doğal akışında kullanılmış çünkü, bak ben küfrediyorum al sana tarzında değil.

Kitabı bitirdikten sonraki bir kaç gün içime Funda Mentaloğlu'nun kaçtığını da itiraf ediyorum. Yorumu kafamda tasarlarken tuhaf tuhaf şeyler düşünmeye başladım. O yüzden yorumun son dakikaya kalması iyi oldu, ne diyor bu manyak diyebilirdiniz şu an okurken (:

Genel kitap tavsiyelerim hiç yoktur. Bu kitapta da yapmayacağım. Ama şunu diyebilirim. Kitabı okurken sürekli aklımdan şu geçti: "Tur değil de başka bir şekilde kesişseydi yolumuz, bu kitabı almaktan ve okumaktan pişman olur muydum?" Ve okurken de kitabı kapattığımda da cevabım "Hayır, pişman olmazdım" idi. Tuhaf kitap zevklerim burada da kendini gösterdi anlayacağınız (:

Puanım: 



Çekilişe katılmak için;


Pazartesi, Nisan 14, 2014

Büyüdük Biz (:



Herkese merhaba,

iki gün önce biten turumuz sebebiyle vermekte geciktiğim bir haberi duyurmak istiyorum.
Renkli Kalemler Blog Tur olarak, aramıza 2 arkadaşımız daha katıldı. 

Kimler mi? Zaten bloglarında duyurduklarında görmüşsünüzdür.

Yamak

Benim severek takip ettiğim, kafa yapımın uyuşması dışında kitap zevkimin de çok benzediği bir blogger. Eğer takip etmiyorsanız göz atmanızı tavsiye ederim. 



Diğeri de Masum İnciler

İtiraf ediyorum ne kadar kitap blogu olsam da blog sözünü ilk duyduğum zamanlar blogun hayat bulmuş hali Masum İncilerdi benim için. Makyaj üzerine daha çok yoğunlaşmıştı ve bende bir kaç çekilişe katılmıştım. O yüzden benim için ayrı bir yeri vardır. Daha sonra kitap bloglarını keşfetsem ve bloglar çokça artsa da benim için ilk blog odur. 
Takip etmiyorsanız onu da tavsiye ederim. Son dönem kitaplara da yer vermeye başlaması beni çok sevindirmişti, eh bunu değerlendirmek lazımdı :D


İki arkadaşıma da teklifimizi kabul ettikleri için teşekkür ederim. Sıradaki turumuza tam kadro katılacağız. 

Bizi takip etmeyi unutmayın (:



Pazar, Nisan 13, 2014

Leila Meacham - Güller (Yorum)


Orjinal Adı: Roses
GoodReads Puanı: 3.97
Türkçe Yayın: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 720
Çeviri: Melek Aslı Öztürk
Satın almak için: Kitap Sihirbazı

Yorumum:

720 sayfalık Güller kitabı oldukça etkili, duygular arasında mekik dokutan bir kitaptı. O yüzden yorumum biraz uzun olabilir, okuma sabrını gösterecek kişilere şimdiden teşekkürler.

Neredeyse 70 yıllık zaman dilimini anlatan kitap, 3 kişinin bakış açısıyla yazılmış. İlk olarak günümüzle başlıyor ki, geçmişe yaptığı göndermeler çok kafa karıştırıcı. Dikkatli okumak gerekiyor ki daha sonraki sayfalarda karşımıza çıkınca gerçek anlamını anlayabilelim.

Günümüz kısmı geçtikten sonra Mary Toliver gözüyle girişi yapıp 1916 yılına gidiyoruz. Mary, ağabeyi Miles, sevdiği adam Percy ve Ollie'nin hikayesi bu. Howbutker şehrinin üç güçlü kurucusu olan ailelerden biri pamuk yetiştiriciliği yapan Toliver'lar. Baba Vernon Toliver, Somerset topraklarını oğlu Miles yerine Mary'ye bırakınca geri dönüşü olmayan olaylar başlıyor. Mary'nin ailesiyle arası açılıyor, sevdiği adam Pecry'den oluyor. Kısacası beni delirtiyor yani.

Kitabı yarısına kadar çok sevdim. Herkes Mary'ye karşı çıksa da onun toprağına sahip çıkma çabalarını destek çıktım. Haklı gördüğüm çok yer oldu. Ama güzelim geleceğinin içine edince sevgimin seyri değişmeye başladı. Allah aşkına hangi topraklar bu kadar herkesi karşısına almasına değer ki. Hoş bunu Mary'de farketti ama biraz geç kaldı. Bunu anladığında elinde kalan birazcık şeyi de mahvederek gitti. Pecry gibi bir adam ya. Daha 5 yaşındayken Mary'yi beşiğinde gördüğü gün aşık olan ve evleneceği kişi olarak gören biri. Ki adam 80 yıl aynı kadını sevdi demek oluyor bu. Ama Mary ne yaptı. Somerset diye diye tüm geleceğinin içine etti. Hem kendisini hem de başkalarını mutsuzluğa sürükledi. 

Kitapta öyle bir hava vardı ki herşey günümüz için, Rachel ve Matt birlikte olsun diye zemin hazırlamak adına yazılmış gibiydi. Saçma ölümler, yanlış zamanlamalar, yanlış kararlar. Herşeyi anlayabiliyorum ama böyle bol ölüme boğmasına gerek yoktu bence yazarın. Ağlatacak çok yeri vardı doğrudur ama kahretsin sırf ağlatmak için yazılan hikayelerden nefret ediyorum. Doğal seyrinde izleyen kitaplar bana daha inandırıcı geliyor. Bu kitapta yarısına kadar öyleydi işte. Yarıdan sonra "yeter ama kadın herkesi toprağa gömdün, herkesin geleceğini b*k ettin" gibi hakaret vari söylemlerimde olmuştur, itiraf ediyorum. 

Üstelik geleceğe o kadar zemin hazırlayıp, geleceği böyle saçma yazmakta neyin nesi Allah aşkına. O nasıl zorlama bir gidişat, nasıl zorlama bir aşk. "Her yerde gaddarlığımı gösterdim dur bari sonunda mutlu edeyim yazık lan bunlara," der gibi. 

Kitapta en sevdiğim karakter Ollie oldu. Çok değinmedi ama adı geçen her yerde sevdim kendisini. Melek gibi bir karakter yazmış cidden. Allah'tan orada hakkını vermiş.

Yine de benim aklıma şu sorular takılıyor ki bunlar spoiler'dir benden söylemesi:

1- Mary, Ollie ile evlendikten sonra boşanmak bu kadar mı zordu?
2- Percy, ne halt yemeye gitti koşa koşa hemen evlendi. Hayır belki kadın boşanıp sana dönecek.
3- Bu dandik laneti yazmasının ve biricik oğullarını öldürmesinin sebebi nedir? Rachel ve Matt birlikte olsun diye mi? Oğlu ölmeden olsalardı olmuyor mu?
4- Ollie 12 yıl önce öldüğünde bunlar niye sevgili olmadı. En azından 10 yıl gibi bir zamanı birlikte geçirebilirlerdi. İlla yatıp kalkmak gerekmiyor, sevmek yeter. Ha oldularsa biz niye okumadık bee!!!
5- Percy gibi bir adam, nasıl oğlunu onca sene sevmedi. Özellikle bunu anlayan beri gelsin. 

Kafamda böyle sorularla bitirdim işte. Tamam ağlatıyor, üzüyor vs vs ama bu yeterli mi? Benim için değil. Öncelikle mantık çerçeveme uymadı ki duygu olarak oturtayım. Her zaman derim ağlatmak benim gözümde kitabı mükemmel yapmaz. O kötü sona giden yolların gerçekten tek çare olduğuna inanmam lazım. Bu açıdan inanmadım, oldukça zorlama geldi. Sevdiğim kısımlar yarısına kadar olan yeridir. 

Neyse ki çeviri güzeldi ve akıcı bir anlatımı vardı da 720 sayfayı bitirebildim. Yine itiraf ediyorum ki bir yerden sonra atlayarak okumaya da başladım. Bu da bana bu kadar uzatmaya gerek var mıydı sorusunu düşündürttü.

Puanım:

* * *

Bir ayrılık, iki evlilik ve maziye gömülen imkânsız bir aşk

Teksas'ın en zengin üç ailesinin ve bu ailelerin çocuklarının 21. yüzyıla kadar uzanan duygu dolu, trajik öyküsü Güller, aşk, gurur, pişmanlık ve intikam çemberinde yanlış yollara sürüklenen zengin, yakışıklı ve güçlü Percy Warwick ile nefes kesen bir güzelliğe sahip Mary Toliver'ın sarsıcı aşk hikâyesini anlatıyor.

Değerli toprakların ve miras kavgasının yıktığı hayatlar, aldığı canlar, aşk acısıyla kavrulan iki genç yürek ve iki gencin sakladığı sırla derin uykusundan uyanan korkunç bir lanet... Percy ve Mary'nin imkânsız aşkı kalbinizi sızlatırken nesiller boyu üç ailenin üzerinde kara bulutlar gibi dolaşan bu esrarengiz lanet soluğunuzu kesecek.

Doğduğunuz topraklardan kopmamak adına aşkınızdan, ailenizden ve hatta çocuğunuzdan vazgeçer miydiniz? 

Cuma, Nisan 11, 2014

RKBT 3. Gün || Anne Dayton & May Vanderbilt "Hiç Ayrılmayalım" || Serinin Diğer Kitapları



A Little Help from My Friends (Miracle Girls #3)

Zoe olanları göz ardı etmeye alışıktır. Genç ve utangaç mucize kız geçen yıl dönüştüğü kişiden oldukça mutludur. Ancak ne zaman bebeklik kilolarından kurtulur ve boyu uzar, işte o zaman her şey değişir. Şimdi okuldaki tüm kafalar ona çevrilmiştir ve bu yeni ilgi tatlı ve oldukça ciddi erkek arkadaşı Marcus ile aralarında gerginliğe sebep olur. Hislerini göstermek konusunda korkak davranmayan tarih sınıfından partneri Dean Marchese, New York’tan yeni transferdir ve Zoe üzerinde baskı kurmaya başlar. Zoe’nun ihtiyacı olduğunda ise mucize kızlar kendi sorunlarıyla meşguldür. Hatta Zoe’nun kaya gibi sağlam aile hayatında finansal sorunlar yüzünden ebeveynlerinin ilişkisi sallanmaya başlar. Bu belirsiz yılda büyüyen sorunlar hummalı bir şekilde baş gösterince, mucize kızlar kendi seslerini bulmalı ve kaderlerini kontrol altına almalıdır… tabi arkadaşlarının yardımıyla.



Love Will Keep Us Together (Miracle Girls #4)

Riley McGee'nin önünde geniş bir dünya vardır. İstediği üniversiteye gidebilir, ama önmeli olan konu istediği kişi olabilmektir. Ama gerçek şu ki, Riley'nin ne yapmak istediğine dair hiçbir fikri yoktur. Yüzleşmekten korktuğu değişimler ve kararsızlık onu felç etmiş durumda ve yavaş yavaş yaklaşan mezuniyet günü daha fazla korku hissetmesine sebep olur. Bu arada otistik erkek kardeşi Michael, Marina Vista'da uyumludur ve sınıf birincisi olmak için mücadele verir. Riley ise gözünü sürekli onun üstünde tutmaktan yorulmuştur ama Ms Moore, Michael'i okuldan almalarını önerdiğinde, Riley en sevdiği öğretmenine kardeşı kardeşi için savaşmak zorunda kalır. Ve eski erkek arkadaşı Tom, ilişkileri üzerine daha fazla çabalamak istediğinde, işler karışık bir şekil alır. Bunun yanı sıra, hevesli yeni papaz, inandığı şeyler hakkında düşündüğü herşeyi sorgulamasına sebep olur.

Çarşamba, Nisan 09, 2014

RKBT 1. Gün || Anne Dayton & May Vanderbilt "Hiç Ayrılmayalım" || Yorum ve Çekiliş


Orjinal Adı: Breaking Up Is Hard to Do 
Seri Bilgisi: Miracle Girls #2
GoodReads Puanı: 3.91
Türkçe Yayın: Epsilon Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 312
Çeviri: Arzu Gürtuna 
Satın almak için: Kitap Sihirbazı

Yorumum:

Mucize Kızlar serisinin ikinci kitabı olan Hiç Ayrılmayalım kitabı zevkle okundu ve bitti. Sıra geldi turumuzun ilk gününde yorumuma (:

Dediğim gibi kitap serinin ikinci kitabı. Ve maalesef yapmadığım bir şeyi yaptım ve araştırma yapmadan okumaya başladım. Daha ilk satırlardan da durumu idrak ettim. Gerçi kapağa bakmak bile yeterliymiş, bazen cidden aklım başımdan uçuyor (: Evet, beni biraz zorladı. Nedenlerine birazdan değineceğim.

Miracle Girls Zoe, Ana, Riley ve Christine adlı 4 arkadaşın yaşamlarını konu alıyor. Bu 4 kız tesadüfen bir araya gelmiş ve bir çok ortak noktası olduğunu keşfederek bir arkadaşlığa adım atmışlar. Ve kendilerine Mucize Kızlar diyorlar. Birbirinin her zaman yanında ve dayanak noktası arkadaşlar. 

İşte ilk kitabı okumamanın zorluğu da burada baş gösteriyor. Onları bir araya getiren olayları sadece Christine'in yâd etmesi kadar anlayabildim. Acilen ilk kitabı okumam lazım. 

Christine'in annesi 2 yıl önce bir trafik kazasında ölmüş. Kendisinin aksine babası artık yola devam etme kararı almış ve Candace isimli eski bir güzellik kraliçesiyle düğün planları yapmaya başlıyor. Tabi ki Christine bunlara karşı. Üstelik Candace'in Emma adında bir de kızı var. Her ne kadar Christine ikisini de istemediğini söylese de Emma'ya karşı daha ılımandı bence. Zaten bir ara hain planlarına onu da dahil ediyor. Ne için mi? Tabi ki babası ve Candace'i ayırmak için.

Aynı zaman da Mucize Kızlar da kendi dertleriyle uğraşmakta ve Christine onların yavaş yavaş elinden kaydığını hissediyor. Büyük bir boşluk hissi anlayacağınız. 

Hiç Ayrılmayalım beni lise yıllarıma götüren bir kitap oldu. Tabi ki bu tarz şeyler yaşamadım ama adaptasyon da sorun yaşamadım. Çok akıcı ve çevirisi de çok güzel. Yaş artık ilerlese de böyle gençlik romanlarını seviyorum çünkü umut veren bir yanları var. Bu kitapta öyleydi işte. Arkadaşlık, aile, kırıklıklar ve sevinçler üzerine güzel bir romandı. Ayrıca 2 yazarın olması da çok ilginç. 2 ve daha fazla yazarın birlikte çalıştığı kitaplar bana çok enteresan gelir. Uyum şaşırtıcıdır. Bu kitapta sanki tek kalemden çıkmış gibiydi. Bu açıdan yazarları tebrik etmek lazım.

İlk kitabı okumadan okumamanızı tavsiye edeceğim kitabı, sevdim. Hatta devamını da merak ediyorum. 3. ve 4. kitapların konuları için son gün bloga uğramayı unutmayın lütfen. Şimdilik benden bu kadar. Yarın alıntılar da görüşmek üzere.

Puanım:


* * *

Epsilon yayınların katkılarından dolayı teşekkür ederim.


Çekiliş

a Rafflecopter giveaway

* * *

Bir Mucize Kızlar Romanı

Christine Leenin o korkunç araba kazasında annesini kaybetmesinin üzerinden iki yılgeçti. Babası şimdi eski bir güzellik kraliçesi olan Candace ile nişanlı ve Christine bundanhiçde hoşnut değil. Üstelik davranışları okul hayatını da etkilemeye başladığı için rehberlik seanslarına katılmak zorunda.
Mucize Kızlar ise aralarındaki sorunlar yüzünden dağılmanın eşiğine gelmiş durumdalar. O güzel yaz günleri geride kaldı artık. Peki şimdi ne olacak?
Christinein öfkesi ve lisenin stresi Mucize Kızların birbirlerine en çok ihtiyaç duydukları zamanda dağılmalarına mı neden olacak? Yoksa hepsi elele verip Christinee annesinin ölüm acısını atlatması ve babasının yeni evliliğini kabullenmesi için yardım mı edecekler? Zor bir yılbekliyor Mucize Kızları. 
Zor ve uzun bir yıl. 

Arkadaşlık ve inanç gibi önemli temaları olan güçlü hayat dersleri anlatılmış. 
-Romantic Times

Pazar, Nisan 06, 2014

Cassandra Clare - Mekanik Prens (Yorum)


Orjinal Adı: Clockwork Prince
Seri Bilgisi: The Infernal Devices #2
GoodReads Puanı: 4.48
Türkçe Yayın: Artemis Yayınları
Sayfa Sayısı: 600 (Ki aslında biraz daha fazla)
Çeviri: Selim Yeniçeri
Satın almak için: Kitap Sihirbazı

Yorumum:

Mekanik Prens ilk kitap gibi zevkle okuduğum bir kitap oldu. Hatta bu ara pek okuyamıyorum ona da deva oldu. Ama yorumlamak zor. Bende madde madde bu kitapla ilgili bir şeyler yazmak istedim. 

Bakalım bu kitapta neler oldu? 
(Spoiler yok denecek kadar azdır.)

1- 600 sayfa olmasına rağmen ve kabul edelim aksiyon çok olmamasına rağmen anlatımı oldukça akıcıydı. Yine.
2- Sonunda Will'in davranışlarındaki sebepleri öğrendik. Üzülmedim desem yalan olur. Ama ne ne bileyim yaş ilerledikçe nasıl kafa basmamış anlayamadım. Will yani bu. Bir çok kişinin onu sevdiği de çok bariz.
3- Tessa'nın ne olduğuna dair biraz cevap alabildik gibi. Ama yeterli mi? Hayır. Artık son kitapta kemale ereriz.
4- Charlotte ve Henry için güzel gelişmeler oldu. Seviyorum ben bu çifti ya :D
5- Enstitü içindeki hain çok ilginçti. O ve onu ilgilendiren kısımlar çok heyecanlıydı. Allah'tan bu kitaptakiler fazla salak değil de çok kötü sonuçlar olmadan bir şeyler yapabiliyorlar.
6- Ve son olarak. Ben bu Tessa'yı döverim ha. Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz. Ne ballı kızlar var kardeşim. Ben Jem'i de Will'i de seviyorum amaaaaa ayağını denk al kızım. Bir onla bir bunla. Ne lan bu ikisini seviyorum ayakları. Buldun tabi cillop gibi çocukları bırakamıyorsun yemezler, rezil kız.

Aklımda kalan önemli noktalar böyle. Bir kaç gün sürünse de yarısını bir günde bitirdim. Baya da kalın ama sıkmadan okutuyor. 3'ü çok merak ediyorum ama hayal kırıklığı olacakmış gibi bir his var içimde :/ 

Bir de şu kapak. Allah aşkına içiniz nasıl elverdi bununla yayınlamaya. Kilise resmi falan olsaydı yine iyiydi. Hele ki ikinci kitaptaki abiden sonra afedersiniz ama bu tipsiz hiç gitmemiş. Adamı ne hale sokmuşlar yaw sinir oldum :(

Puanım:

* * *

Londra Enstitüsündeki dengeler hiç bu kadar hassas olmamıştı. Konsey, Charlotteın gücünü elinden almak ve bu gücü, ahlak değerlerinden yoksun, gözünü iktidar hırsı bürümüş Benedict Lightwooda vermek istiyordu.

Will, Jem ve Tessa, Enstitüyü ve Charlotteı kurtarma umuduyla Mortmainin geçmişiyle ilgili sırları araştırmaya karar verdi. Ancak tek keşfettikleri düşmanın amacı değildi. Aynı zamanda Tessayla ilgili huzursuz edici Gölge Avcısı bağlantısını da öğrendiler. Zaten Will ve Jemin ilgisi arasında kalan Tessa, kendisinin bizzat bir canavara dönüşmesine Gölge Avcılarının yardım ettiğini öğrenince başka bir seçimle daha yüz yüze gelecekti.

Cumartesi, Nisan 05, 2014

Kızlar Arasında


Yeni bir etkinlikten selam! Bu etkinlikler bende bağımlılık yaptı farkettiniz mi :D Seviyorum ama ne yapayım. Bugünkü etkinliğimiz tamamen erkek karakterler üzerine!!! Ben pek fangirl değilimdir ama sevdiğimi tam severim :D O yüzden aynı kişileri bolca görebilirsiniz.

Kitap Arası Kahve Molası ve Minik Bir Düş ile başlattık bu etkinliği ama siz de katılırsanız çok seviniriz (:

* * *

1- En iyi baklava ustası.
Gena Showalter - En Karanlık Öpücük / Gece
Lucien'in de Maddox'un da maşallahı var canım:D



2- Gerçek olsaydı adamı alır nikahı basardım.
Roarke üstüne tanımam :D Özellikle ilk kitaptaki hali. Yine yine okunacak bir kitap.
(Nora Roberts - Eve Dallas Serisi)



3- Dıştan sert görünse de en yufka/pamuk yürekli. 
Marcus Westcliff (Lisa Kleypas - Ben Böyleyim) İlk kitap olan O Yaz'da baya uyuz görünüyordu ama aslında pamuk o pamuk :D



4- Tansiyonunuz varsa yaklaşmamanız gereken. (Kalp krizi sebebi) 
Braden (Samantha Young - Dublin Caddesi) Bunu kolay kolay demem bakın bir kaç unutamadığımdan biridir :D



5- Yakmaya kıyamadığınız odunlar.
Dane (Linda Howard - Hep Senin Yanındayım) Odunlukları çok değil ama öyle de sevilesi o :D Zaten aşırı odun olsa sevmem mümkün değil alerji yapıyor :P


6- Günaha davet kötü erkekler. 
Bones (Jeaniene Frost - Night Huntress Serisi) Kedicik'le pek belli olmuyor ama bence zorlanmaması gereken biri :D



7- Kızı görünce benliği değişip evrim geçirenler.
Yine Marcus Westcliff (Lisa Kleypas - Ben Böyleyim) diyeğim. Adam Lilian'ı görünce yapmam dediği şeyleri yaptı. Hele sonraki kitaplarda tanımakta zorlandım :D



8- Yatı, katı son model arabası, cebinde milyonları olsa da bir gram aklı yok dedikleriniz? 
100 sayfa okumama rağmen Grey (E. L. James - Grinin Elli Tonu) ve Clayton (Judith McNaught - İçinde Aşk Saklı) İkisini de sevmedim sevmeyeceğim. Hele ki Clayton dük değil kral olsa farketmez.



9- Öyle bir kelime söylüyor ki beni benden alıyor dedikleriniz.. (İlginç olması gerekmez size keyifli bir tebessüm sunsun yeter.)
Genel olarak söylersem "Meleğim" diyenler çok hoşuma gider. Aynı zamanda Travis'in "Güvercin" (Jamie McGuire - Tatlı Bela) ve Dylan'ın "Turşu" (Julie Garwood - Sen de Yanarsın) demesi çok hoşuma gitmişti. Özel anlamı olanlar ve klişe olmayanlar daha hoş.



10- Hık demiş kitabın burnundan düşmüş. (En iyi dizi / film uyarlama, erkek karakter) 
Buna cevap vermek zor. Fragmanına istinaden "Four" diyeceğim. Uyumsuz'daki. Sanki oturmuş gibi. Bir de Mr. Daryc'yi çok seviyorum. Matthew Macfadyen'den başkasını düşünemiyorum (:



11- Birbirine müstahak çiftler.
Buna genel bir yanıt vereceğim. Bence erotik romanlardaki çiftler birbirine müstahak. Dövdürme falan. Öyle kadınlara öyle erkekler müstahak. Hatta 7/24 dövsünler şu kadınları belki akıllanırlar. 
Ama isim vermem gerekirse 3 ismim var.
Bir de Win ve Kev. Ne gıcık olmuştum kitaba da onlara da. Tam birbirlerine uygun bu iki şaşkoloz.
Aynı zaman da Clayton ve Whitney (Judith McNaught - İçinde Aşk Saklı) ve Virginia ve Devlin ( Brenda Joyce - Bir Avuç Aşk)
Özelikle son iki çift. Ay ölecek gidecem nefretim gitmeyecek şunlara.



12- Sen daha iyilerine layıksın.
Micha. Valla Ella beni bıktırdı bu çocuk nasıl dayanıyor merak ediyorum.



13- Onu tanısan çok seversin?
Bu zor oldu ya. Sanırım buna daha çok kendi kabuğuna çekilmiş kişiler daha çok uyar. Mesela Lucien, Maddox gibiler (Gena Showalter - En Karanlık Öpücük / Gece) Ya da Marcus (Julie Garwood - Bir Prense Aşık Oldum) gibi. Dışarıdan uzak görünseler de okudukça sevdirmişlerdi kendilerini. 



14- Hayrıma klonlayıp seri üretime geçerdim dedikleriniz.
Mümkünatı yok tek kişi diyemem :D 
Roarke (Nora Roberts - Eve Dallas serisi)
Cam (Lisa Kleypas - Benimle Kal)
Marcus (Lisa Kleypas - Ben Böyleyim)
Alec (Julie Garwood - Gelin)
Dane (Linda Howard - Hep Senin Yanındayım)
Off bu liste uzar gider ya seri üretime mi geçsek. İsteyen istediğinden klonlayalım. Ben de haremimi kurayım bu arada :P



15-  En sevdiğin kitap film olsa erkek karakteri kim canlandırır.
Bu da zor oldu yaw. Sevdiğim kitaplar genelde dönem oluyor. Beğendiğim oyuncuları şöyle bir düşününce (Jensen Ackles, Matt Lanter, Nicholas D'Agosto, Channing Tatum, Dwayne Johnson, Matt Dallas, Chad Michael Murray vb uzar gider) hiç biri bunlara uymaz gibi geldi :/Zaten bazılarının da ufak yaş olarak :P
Gerçi benim gönlümün başrolünde her zaman Jensen var. O oynasında rol uydururum ben ona :P